ALLAH YOLUNDA ÇALIŞMAK

ALLAH YOLUNDA ÇALIŞMAK
Yeryüzünde ve semâvatta bulunan bütün varlıklar bir düzen içerisinde ve gaye ile yaratılmıştır. Bu düzeni şöyle bir tefekkürle temaşa eden bir kişi mükemmel bir uyumun olduğunu görecektir. Bütün varlıkların kusursuz bir döngü ile asırlardır var oldukları ve kusursuz düzen içerisinde her birinin önemli bir görevi üstlendikleri görülmektedir. Yaratılmış varlıklar içerisinde en özel bir konumda olan insan mahlûkatın en şereflisi olarak yaratılmıştır. Yaratılmış olan diğer bütün varlıklarda insanın emrine ve hizmetine verilmiştir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği aklının olması ve imtihana tabi tutulmasıdır. Yani bu dünyaya geliş gayemiz yemek, içmek, gezmek, tozmak, zevk ve sefa içerisinde, başıboş bir şekilde yaşamak için değil Allah’a kulluk etmektir. O halde insan kulluğunu yaşamak ve eğriyi doğruyu birbirinden ayırt ederek salih amel işlemek mecburiyetindedir. İnsan başıboş bırakılmamıştır. Bu dünya hayatı çok kısa ve geçici zevklerle doludur. Ve insan bir gün tekrar Rabbine dönerek hesap verecektir.
  İnsanın ne için yaratıldığı Rabbimiz tarafından zariyat suresi 56. ayette şöyle bildiriliyor: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”
   Allah (c.c.) insana akıl vermiş, nefis vermiş ve bununla birlikte şeytan engeli ile imtihana tabi tutmuştur. Bütün bu engellere rağmen kimin kulluğunu ve daha güzel amel yapacağını ortaya koymak için hayatı ve ölümü yaratmıştır.
    Mülk suresi 2. ayette şöyle buyruluyor: “O hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O mutlak güç sahibidir çok bağışlayandır.” Mülk 67/2
   Allah (c.c.) Mü’minûn suresi 115. ayette şöyle buyuruyor: “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”
   Ankebût sûresi, 2. ayette de: “İnsanlar hiç hesaba çekilmeden, sadece iman ettik demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar?” buyrulmaktadır.
   İnsan kulluk için yaratılmış gibi değil zevki sefa sürmek için yaratılmış gibi davranmaktadır. Yaratılış gayemiz kulluk ise o halde bu başıboşluğumuz ve vurdumduymazlığımızın sebebi ahirete olan imanımızın eksik olmasından başka bir şey değildir.
   İnsanlar sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya dört elle sarılmakta, ahireti hiç düşünmemektedir. Dünya menfaatini elde etmek için her türlü çabayı harcarken, ahiretini kazandıracak manevi ticareti için oldukça gevşek davranmaktadır. Ama unutulmaması gereken bir gerçek var ki, bir gün mutlaka öleceğiz. Ve bize bütün yaptıklarımızdan hesap sorulacak. Allah ile karşılaşmayı ummayan Allah’tan korkar mı? Bir gün mutlaka Rabbimizle karşılaşacağız.
  “Bizimle karşılaşmayı ummayan ve dünya hayatından hoşnut olup ona bağlananların ve ayetlerimizden habersiz bulunanların, işte bunların kazandıklarına karşılık varacakları yer cehennemdir.” Yunus 7-8
    “Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.” Ankebut-5
   Bir gün canımızı almak için Azrail (aleyhisselam) ansızın karşımıza çıkarsa, biraz beklermisiniz? Falanda alacağım var, filana vereceğim var, hele bir ailemle vedalaşayım ya da biraz ibadet edeyim veya hayırda bulunayım diyemeyeceğiz. Aniden ve bıçak kesiği gibi hayatın içerisinden bizi çekip alıverecek.
   Allah (c.c.) Mü’minûn sûresi, 100 ve 101. ayetlerde buyuruyor ki:  
   “Nihayet onların birine ölüm gelip çattığında, ‘Rabbim, der, beni geri gönder. Tâ ki boşa geçirdiğim dünyada iyi amel (ve hareketlerde) bulunayım.’ Hayır, onun söylediği bu söz, boş laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecek güne kadar (süren) bir berzah vardır.”
   Çok kısa bir hayat verilmesine rağmen insan ahireti ve hesap gününü bir taraf bırakarak dünyaya dört elle sarılmakta, dünya malını elde etmek ve zevklerini yaşamak için her türlü mücadeleyi kendisine mubah görmektedir. Sonsuz mükâfatlar ile dolu cennet hayatını bir tarafa bırakarak çok kısa olan dünya hayatını tercih edip ahiret için hazırlık yapmamak çok yanlış ve ahmakça bir tercih değilmidir? Oysa dünya hayatı boş bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Bu kadar kısa bir hayata sarılıp, ahireti bir kenara bırakan birisi sonsuzlukla altmış yada yetmiş yıllık dünya arasındaki tercih hakkını dünyadan yana kullanmaktadır.
    Rabbimiz Hadid suresi 20. ayette şöyle buyuruyor:
   “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı yağmurun bitirdiği ve ziraatçıların da hoşuna giden bir bitki gibi önce yeşerir, sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçinmeden başka bir şey değildir.”
   Yine En’am suresi 32. ayette: “Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değil. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?”
   Lokman suresi 33. ayette şöyle buyruluyor: “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğlun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah’ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah’ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.”
   Peygamberimiz dünya hayatına önem vermemiştir. İbn Mesud (r.a.) diyor ki, bir gün Resulullah (s.a.v.)’in yanına girmiştim. Onu bir hasır örgünün üzerinde uyumuş buldum. Hasır, (vücudunun açık olan) yan taraflarında izler bırakmıştı. “Ey Allah’ın (c.c.) Resulü dedim, sana bir yaygı te’min etsek de hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı sizi korusa!” “Ben kim, dünya kim. Dünya ile benim misalim, bir ağacın altında gölgelenip sonra terk edip giden yolcunun misali gibidir.”(Tirmizi hadisin sahih olduğunu söylemiştir.)
   Dünya hayatının ne kadar boş olduğu hakkında peygamberimiz (s.a.v.)’den birçok rivayet vardır.
   Sehl İbni Sa’d (r.a.)’den rivayete göre Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Eğer dünya Allah (c.c.) nazarında sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.” Tirmizi, Zühd 13, (2321); İbnu Mace, Zühd 11, (2410)
   İbn Ömer (r.a.)’den, dedi ki: Rasulullah {s.a.v.) omuzlarımı yakalayıp şöyle buyurdu: “Dünyada bir garip yahut bir yolcu gibi ol!” İbn Ömer (r.a.) de şöyle derdi: Akşamı ettin mi sabahı bekleme Sabahı ettin mi, de akşamı bekleme Sağlığında hastalığın için bir şeyler hazırla, hayatında da ölü­mün için.” Buhâri, VII, 170, Rikaak 3 
  “Dünya tatlı ve hoştur Allah (c.c.) sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır Öyleyse dünyadan sakının, kadınlardan da sakının! Zira Benî İsrâil’in ilk fitnesi kadın yüzünden çıkmıştır ” Müslim, Zikr 99; Tirmizî, Fiten 26; İbn Mâce, Fiten 19
   Allah (c.c.) ve Rasulü dünya hayatının boş bir oyundan ibaret olduğu ve bir gün yapılan bütün işlerden hesaba çekileceği hakkında insanlara uyarılarda bulunmaktadır.
   Ancak şu unutulmamalıdır ki, dünya hayatı ahirete geçiş yolu olduğundan ve ahiretin tarlası olduğundan büyük önem taşımaktadır.  Bazıları derlerya dünyaya önem vermeyin. Aslında bu çok yanlış bir düşüncedir. Dünya ebedi olan ahireti kazandıran bir yer olduğundan aslında çok büyük önem taşımaktadır. Ahiret mutluluğu ancak bu dünyadaki amellerle kazanılacağından hayata büyük önem verilmeli ahireti kazandıracak her türlü gayret gösterilmeli ahiret hayatında gerekecek olan bütün azıklarını dünya hayatındayken kazanmalı azık çantasını bolca salih amel ile doldurmalıdır.
   Nasıl ki dünya hayatında tarlasına buğday eken buğday, arpa ekende arpa biçiyorsa, insan da dünyada ne ekerse ahirette mutlaka onu biçecektir. Ömrünü Allah (c.c.) yoluna adamış onun yolunda her türlü sıkıntıya katlanan ve hatta canını veren ile bomboş bir hayat geçiren elbette Allah (c.c.) katında bir olmayacaktır.  Allah (c.c.) kullarını mutlaka ayıracak ve herkesi hak ettiği cennet ya da cehenneme koyacaktır. Kimseye haksızlık edilmeyecektir. Kim dünyada zerre kadar bir iyilik ya da zerre kadar bir kötülük yapmışsa hesabını verecektir.
   Dünya hayatında emekli olmak için her türlü çabayı gösteriyoruz. Ne için ömrümüzün son 10-15 yılını rahat geçirelim diye. Peki sonsuz hayatımızı garanti altına alacak neden bir şey yapmıyoruz?
   Allah yolunda maddi ve manevi elden gelen bütün fedakarlıklar gösterilmelidir. Çünkü ayet ve hadislerde en küçük bir gayretin dahi çok büyük bir şekilde mükafatı olacağı bildirilmektedir.
   Zilzal suresi 7 ve 8. ayetlerde: “Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Kim de zerre ağırlığınca bir şer işlerse, onu görür.” Buyrulmaktadır.
   Bakara suresi 218. ayette şöyle buyruluyor:  “İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.”
   Bakara suresi 261. ayette ise  “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.” Buyrulmaktadır.
   Bu ne güzel bir ticaret değilmi? Bir vereceksiniz yediyüz katı fazlasıyla ve hatta daha fazlasıyla karşılığını alacaksınız. Böyle bir ticareti ve kazancı Allah’tan başka kim teklif edebilir ki?
   Tevbe suresi 111. ayette: “Allah müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.” buyrulmaktadır. Allah, (c.c.) yolunda cihad eden, gayret gösteren, çalışan ve malını onun yolunda harcayanlara ücret olarak yani tabiri caizse ödeme olarak cenneti vaadetmektedir. Öyle bir ticaret ki, anlaştığınız zat yüce kudret sahibi yaratıcımız Allah. Ki o vaadenlerin ve sözünde duranların en hayırlısıdır. Böylesine kesin ödemeli ve müthiş kazançlı bir ticarete kim hayır diyebilir.
   Ebû Eyyûbi’l-Ensârî (r.a.)’den rivayetle Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda bir sabah ya da bir akşam yürüyüşü, Güneş’in, üzerine doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.” Buhârî, Sahîh, Cihad, 7, 73.
    Allah’ın dinini dert edinmek:
   Üzülerek ifade ediyorum ki bu gün Allah’ın dini, Müslümanlar tarafından gerektiği kadar sahiplenilmemektedir. Allah’ın dinini dert edinen ve bu yolda çalışanların sayısı oldukça azalmıştır. Evlatlarımız, ana babamız, meskenlerimiz ve kesada uğramasından korktuğumuz ticaretimiz bize Allah’ın dinini unutturdu.  Bakınız tevbe suresi 24. ayette rabbimiz nasıl tehdit ediyor:
   “De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaretiniz ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.”
   Allah yolunda her türlü gayreti göstermek Müslümanların üzerine farzdır. Müslümanlar Allah’ın yolunda elinden ne geliyorsa yapmalı, son nefesini verinceye kadar Allah yolunda çalışmaktan ve hizmetten geri kalmamalıdır. Müslümanlar bu gün, çocuğunun dünyalık geleceği için, ticaretinde kazancını artırmak için, siyasi partisi için ve tuttuğu takım için endişelenirken ve her türlü fedakarlığı yaparken, Allah’ın dini ve Müslümanların durumu hakkında hiçbir endişe taşımamaktadır. Bu acı ve ızdırap dolu günlerde Allah’ın dinini dert ve tasa edinenler çok büyük mükafatlar elde edeceklerdir. Bu günler yokluk günleridir. Gariplik günleridir. Yani İslam garip durumdadır. Yoklukta karaborsada fiyatların yükselmesi gibi bu yokluk günlerinde de Allah yolunda yapılacak çalışmaların ve hizmetlerin kazancı kat kat fazla olacaktır.
   Abdullah İbn Mesud (r.a.)’den rivayete göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
   “İslam garip olarak başladı, tekrar başladığı garip haline dönecektir. Gariplere müjdeler olsun.” (Müslim İman 232; Tirmizi İman 13) Bunun üzerine garipler kimlerdir ya Resulullah diye sorulunca: “İnsanların bozduklarını düzeltenlerdir.” Buyurmuştur.  (İbni Ebi Şeybe (8/134) Tahavi Müşkil (689) Taberani(6/164)
   Peygamberin sünnetinin terkedildiği ve birçok bidatin yayıldığı zaman Peygamberimiz (s.a.v.) sünnetine sarılanları ise şöyle müjdeliyor: “Arkanızdan sabır günleri gelecektir. O günlerde sizin üzerinde bulunduğunuz (sünnete) sarılan bir kimse sizden elli kişi sevabını alır. ‘Yâ Nebî Allah, onlardan elli kişi değil mi?’ dediler. O’da: ‘Aksine sizden (elli kişi)’  buyurdu.”
   Peygamberimizin sahabesinden ellisinin kazandığı sevabı kazanabileceğimiz bu günler gerçektende sabır günleridir. Büyük bir karmaşanın, başıboşluğun, fitnenin ve gafletin yaşandığı günümüzde peygamberin sünnetine sarılanlar Allah yolunda çalışanlar mutlaka büyük bir kazanç elde edeceklerdir.
    Allah, yolunda çalışanlara yardım edecek:
   Allah (c.c.) her zaman müminlere yardım etmiştir. Ve bundan sonrada yolunda çalışan ve mücadele edenlere yardım edecektir. Rabbimiz Rum suresi 47. ayette Allah dinine yardım edenlere yardım etmeyi üzerine hak olarak aldığını bildirmektedir.
   Allah (c.c.) Hac suresi 40. ayette dinine yardım edenlere yardım edeceğini vaad etmektedir.
   Yine Muhammed suresi 7. ayette: “Ey iman edenler siz Allah’a yardım ederseniz O’da size yardım eder ve düşman karşısında ayağınızı sağlam kılar da sizi bozguna uğratmaz.”
   Allah yolunda çalışanlara, hizmet edenlere ve onun dinini dert edinenlere yardım edeceğine dair söz vermektedir. O halde böyle yüce kudret sahibi bir yaratcının yardımını yanınızda hissetmek istemezmisiniz? Yardımcısı Allah olanının sırtını kim yere getirebilir? Allah’ın yardım ettiğini dolayısıyla galip getirdiğini kim mağlub edebilir? Allah’ın yardımını yanında hisseden tebliğci için hiçbir zorluğun önemi olmaz. Çünkü Allah’ın yardımını yanında hissedenin aldığı hazzı ve mutluluğu kelimelerle anlatmak mümkün değildir. Çünkü eşsiz kudret sahibi yüce yaratıcının desteklediğini hissetmek insana büyük bir güç vermektedir.
   Biz bu dünyada Allah için çalışırsak Allah’ın dinini kendimize dert edinirsek. Hiç şüphesiz Allah da bize dünyada ve ahirette yardım edecektir. Şeytana ve nefsimize karşı ve diğer sıkıntılarımıza karşı bize yardım edecek ve ayaklarımızı sağlamlaştıracaktır.
   Allah yolunda hizmet için birbirimizle yarışalım:
  Kuranda müminlerin özellikleri sayılırken Müminlerin Allah yolunda hizmet etmek için birbirleriyle yarıştıkları A’li İmran suresi 114. ayette Şöyle buyruluyor:
  “Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte Salihler onlardır.”
   Adîy ibni Hâtim (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Rabbiniz arada bir tercüman bulunmaksızın mutlaka hepinizle konuşacaktır. O gün kişi sağına bakar önceden gönderdiği hayırlı işleri ve sevabını görür, soluna bakar yine önceden işlediği kötülükleri ve günahları görür. Önüne bakar önünde de sadece cehennemi görür. Öyleyse yarım hurmayla da olsa cehennemden korunmaya çalışınız, hayırlı amellerinizi artırınız.” (Buhari, Zekat 9, Müslim, Zekat 67)
   “Namazı kılın, zekatı verin, kendiniz için önceden ne yollarsanız, onu Allah katında bulursunuz. Şüphesiz ki Allah, yaptığınızı hakkıyla görendir.” Bakara 2/110
   Yasin suresi 12. ayette şöyle buyruluyor: “Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir.”
   Allah’ın rızasını ve cenneti kazanmak için sahabenin bir birleriyle yarıştıkları gibi bizimde hayırda yarışmamız gerekmektedir.
   Bir seferinde ordu gazve için hareket hazırlığı yapıyordu. Ebi Vakkas’ın oğlu Umeyr (r.a.) küçük yaşta olduğu için kendisini kimse görmesin diye Peygamberimiz (s.a.v.) görürde savaşa götürmez diye oraya buraya gizlice sokulmaya çalışıyordu. Şehit olma arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Ordu görüşe hazır olunca korktuğu başına geldi ve peygamberimiz onun yaşı küçük olduğundan savaşa katılmasını uygun görmedi. Ama o arzusunun çok şiddetli oluşundan üzüntüsünü yenemeyip, ağlamaya başladı. Bunun üzerine Peygamberimiz onun bu arzusunu görünce müsaade buyurdu.
   Bir keresinde Uhud savaşına giderken bir konak yerinde efendimiz orduyu teftiş etti ve küçük yaştakileri geri gönderdi. Geri gönderilen çocuklar aşağı yukarı 14 yaşlarında idi. Geri gönderilirlerken Hz. Hadic (r.a.): “Ya Resulullah oğlum Rafi çok güzel ok atar” dedi. Bir taraftan da oğlu Rafi izin koparmak için ayaklarının ucuna basarak yürümeye çalışıyor ve kendisini uzun boylu göstermeye çalışıyordu. Peygamberimiz ona müsaade etti. Bunun üzerine Cündüp oğlu Semure üvey babası Sinan oğlu Mürre’ye dedi ki: “Resulullah Rafi’e izin verdi, bana izin vermedi. Hal bu ki ben ondan kuvvetliyim. Benimle güreşirse onu yıkarım.” Bu sözleri peygamberimize ulaşınca güreşmelerine izin verdi. Bunun üzerine hakikaten Semure Rafi’yi yendi. Peygamberimiz ona da izin verdi. Bunun üzerine diğer çocuklarda izin alabilmek için büyük gayretler gösterdiler.
   Değerli kardeşlerim Allah yolunda böylesine bir imana sahip çocuk sahabelerdeki imana bir bakarmısınız. Sahabenin çocuklarındaki imanı bu gün yer yüzünün en aliminde dahi göremiyoruz. Sanki savaşa değilde pikniğe gitmek için can atıyorlar. 13-14 yaşlarındaki çocukların dünyadan vazgeçip Allah uğrunda ölmek için böylesine can atmaları bizim akıllarımıza durgunluk vermektedir. Aman ya Rabbi bu nasıl bir iman? Değerli kardeşlerim bu gün bırakın savaşmayı Allah için düzenlenen pikniğe dahi Müslümanları getiremiyoruz. Allah yolunda en küçük bir zorluk karşısında yan çizen ve türlü türlü bahane uyduranlar bir sanatçı konserine ya da futbol takımının maçına onbinlerle akın etmektedirler. Vallahi bu tercih çok yanlış bir tercih. Sonu cehenneme çıkan bir yol. Allah aşkına kendimize gelelim. Rabbimize dinimize yardım edelim. Dinimiz bizden hizmet bekliyor. Kim ki çalışırsa vallahi kendi için çalışmış olur.
   Bu gün Allah yolunda yapılabilecek hizmetin en başında tebliğ gelmektedir. Çünkü tevhidin tebliğcileri yok denecek kadar azalmıştır. Şirk’in din diye tebliğ edildiği bu gün tevhidin tebliğinden daha büyük cihad olur mu?  Kokuşmuşluk dönemlerinde her zaman tebliğcilerin ve Allah yolunun hizmetçilerinin olması gerektiği hakkında A’li İmran suresi 104. ayette şöyle buyruluyor: “İyiliği emreden, kötülükten sakındıran ve hayra, doğruya güzele çağıran içinizden bir topluluk bulunsun. İşte kurtulanlar bu kimselerdir.”
   Asr suresinde ise şöyle buyruluyor: “Asra yemin olsun ki bütün insanlar hüsrandadır. İman edenler, salih amel işleyenler ve birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.”
   Bu sure İslamın emrini bir cümleyle özetleyen bir suredir. Dolayısıyla bir müslüman iman edecek, Allah’ın rızası için çalışacak, salih ameller işleyecek ve islamı tebliğ edecek ve bu yolda karşılaşılacak sıkıntılara karşı da sabrı tavsiye edecek.
   Allah yolunda çalışanların mükafatı:
   Allah razısını kazanan ve yolunda hizmet edenlere büyük nimetler hazırlamıştır.
   “İman edip sâlih amellerde bulunanlar biz onları altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu Allah’ın gerçek olan vaadidir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?” Nisa 4/122
   “Rablerinden korkup-sakınanlar da cennete bölük bölük sevk edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: “Selam üzerinize olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin.” Zümer 39/73
   “Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır orada altın bileziklerle süslenirler hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.” Kehf 18/31
   “(Onlar da) Dediler ki: “Bize olan vaadinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah’a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir.” Zümer 39/74
   “Takva sahiplerine vaat edilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar tadı değişmeyen sütten ırmaklar içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükâfatlanan bir kişi) ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ‘parça parça koparan’ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?”  Muhammed 47/15
   “Şüphesiz ki, Allah iman edip sâlih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise dünyada zevk edip geçinirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir.” Muhammed 47/12
   Son nefes verilmeden önce gaflet uykusundan uyanmak gerekmektedir. Rabbimizi, hesap gününü unutmamalıyız. Aksi halde son pişmanlık fayda vermeyecek ama iş işten geçmiş olacaktır. Değerli kardeşlerim iş işten geçmeden aklımızı başımıza alalım. ve hesap gününü unutmayalım.
   Rabbim bizlere hakkıyla iman etmeyi, onun yoluna hizmetkar olmayı ve yolunda şehid olmayı nasib etsin. Rabbim hepinizden razı olsun.
Musab KÖYLÜOĞLU
Bu yazı daha önce counter kişi tarafından okundu.

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.