DİNLER ARASI DİYALOG


  Son yıllarda dünya gündeminde tutulmaya çalışılan konulardan biri de dinler arası diyalog ve ılımlı İslam yani Amerikan İslam modelinin yerleştirilmeye çalışılmasıdır.
   Her zaman olduğu gibi kendi çalıp kendi oynattıran Amerika kendisine en büyük hedef olarak İslam’ı görmektedir. Bu hususta empoze etmeye çalıştığı dinler arası diyalog ve ılımlı İslam modelinin arkasında mutlak suretle İslam’ı yok etme ve Orta doğunun zengin yer altı kaynaklarına ulaşma isteği yatmaktadır. Amerika’ya karşı çıkan kim varsa terörist, destek veren kim varsa da iyi Müslüman, çağdaş Müslüman olarak gösterilmeye çalışılmakta, emperyalizme, sömürüye ve her türlü despotluğa karşı çıkan, vatanını, canını savunan Müslümanları radikal İslamcı teröristler diye dünya halklarına tanıtarak bir yandan İslam’ı kötü gösterip, diğer yandan da emperyalist düzenini devam ettirmek için her türlü propagandayı yapmaktadır. Bu diyalog planının altındaki gerçek Hıristiyanlaşma noktasında belli bir kıvama yaklaşan İslam toplumlarının Hıristiyanlaştırılmasıdır.
    Burada tuhaf olan bir şey yok çünkü onlar kendi inançlarının gereğine hizmet etmektedir. Tuhaf olan bu aptalca diyaloğa destek veren Müslümanlardır. Bir kere siz kim oluyorsunuz da İslam dinini temsil ederek diyalog kurmaya çalışıyorsunuz? Bu yetkiyi size kim verdi? Ayrıca ortada saldıranlar varsa Amerika ve Siyonisler, ocağına toprağına girilen, dinine, inançlarına hakaret edilen ve her türlü tecavüze uğrayanlar ise Müslümanlardır. Şayet bir diyalog olacaksa ilk önce onlar Müslümanların topraklarından çekilerek yaşattıkları acılara bir son vermelidirler. Ayrıca bu diyalog platformuna iştirak eden Yahudi ve Hıristiyan din adamları neden Amerika ve İsrail’e yönelik açıklama yapmıyorlar? Borç batağına saplanan Arjantin için yardım çağrısında bulunan Papa söz konusu Müslümanlar olunca neden çıkıp da bu saldırganlığa dur demiyor? Şayet Yahudi yada Hıristiyanlara aynı saldırıyı Müslümanlar yapsaydı topraklarını işgal etseydi bütün dünyayı ayağa kaldırmazlar mı idi? Balinaların, Yunusların ve Karetta Karetta’ların ölmemesi için seferber olan sivil toplum kuruluşlarının neden kılı kıpırdamıyor?
    Diyalog tuzağına düşen Müslümanlar Irak Filistin, Çeçenistan Afganistan ve Guantanamo’daki Müslümanların yaşadıkları acıları hissetmiyorlar mı? Yapılan zulümleri, tecavüz edilen ve kasıtlı olarak hamile bırakılan kadınları, daha henüz dünya hayatının ne olduğunu dahi anlamadan öldürülen çocukları ve üzerinde her türlü silahın denendiği bu topraklarda yaşanan acıları hiç hissetmiyorlar mı? Bu insanların kendi kızlarına tecavüz edilseydi, çocuğunun paramparça olmuş cesedini kendi elleriyle toprağa verselerdi, evi barkı yıkılsa, her şeyini kaybetseydi, gecenin bir vaktinde çoluk çocuğu yerlerde sürüklense gözlerinin önünde öldürülseydi acaba aynı diyaloğu kurmak için kıllarını kıpırdatırlar mıydı?
   Oysa Allah (c.c.) demiyor mu? Bütün Müslümanlar kardeştir. Peygamberimiz (s.a.v.) demiyor mu? Müslümanların tek bir vücut gibi olduğunu. azalardan biri rahatsızlandığında acıyı bütün azaların hissetmesi gibi Müslümanların da bir birinin acılarını hissetmesi gerektiğini.
    Elbette Müslümanlar güzel bir ahlaka sahip olmalı, elinden dilinden herkesin emin olduğu insanlar olmalıdır. Peygamberimiz (s.a.v.) güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiğini söylemiş ve Müslümanlara da güzel ahlakı tavsiye etmiştir. Hiçbir zaman çocukların, yaşlıların, kadınların ve aman dileyenlerin öldürülmesini istememiş, savaş durumunda dahi ordusuna gayri Müslimlerin ibadet yerlerine zarar verilmemelerini emretmiştir. İslam başlı başına insanların huzur içinde yaşamalarını sağlayacak hükümleri içermektedir. Hiçbir zaman mazlumları ezmeyi, kötülük yapmayı ve tecavüz etmeyi emretmemiştir. İnsanların dünya ve ahiret huzurunu sağlamak için Allah (c.c.) tarafından indirilmiştir. Müslüman zaten etrafındaki insanlarla güzel diyaloglar kurmak zorundadır. İslam’ın gereklerini yerine getiren bir Müslüman’ın hoş görünmek için ekstradan bir şeyler yapmasına gerek yoktur, çünkü zaten dinimiz güzel ahlak temeli üzerine bina edilmiştir.
    Her nedense bazı çevreler İslam’ın gayri Müslimler tarafından kabul edilmesi ve hoş karşılanması için, turistlerin ilgisini çekmeye çalışmak ve ülkelerini ilginç göstermek için olmadık gösteri, eğlence ve şebeklikleri yapan turizmciler gibi gayretler içerisine girmektedirler.
    Propaganda alanında eline kimsenin su dökemeyeceği Amerika sinema ve basın yoluyla öyle propaganda yapmaktadır ki; mazlumları ezdiği halde kendisini insanlığa hizmet eden bir kahraman, gerçekte mazlum olan insanları ise terörist olarak dünyaya tanıtmaktadır. Bu zihniyetle diyalog kurmak demek onun yaptığı bütün zulümleri hoş görmek demektir. Şayet diyalog kurmak istiyorlarsa evvela Müslümanların topraklarından çekilsinler ve onları rahat bıraksınlar.
   Bakınız zalimleri dost edinmek hakkında Rabbimiz (c.c.) ne buyuruyor:
وَلَنْ تَرْضى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَاالنَّصَارى حَتّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَاءَ هُمْ بَعْدَ الَّذى
جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَالَكَ مِنَ اللّهِ مِنْ وَلِىٍّ وَلَا نَصيرٍ
   “Ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar, sen onların dinlerine tabi olmadıkça asla senden razı olmazlar. Sen de ki: “Allah’ın hidayet yolu olan İslam, doğru yolun ta kendisidir. Sana gelen bunca ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan, Allah’a karşı hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamazsın.” Bakara 2/120
وَلَا تَرْكَنُوا اِلَى الَّذينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَالَكُمْ مِنْ دُونِ اللّهِ مِنْ اَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
   “Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur.” Hud 11/113
يَااَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا لَاتَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَايَاْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفى
صُدُورُهُمْ اَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْايَاتِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
   “Ey iman edenler, siz Müslümanlardan başkasını sırdaş edinmeyin. çünkü onlar size şer ve fesat çıkarmada ellerinden geleni geri bırakmazlar. Daima sizin sıkıntıya düşmenizi isterler. Size olan düşmanlıkları, zaten ağızlarından taşıp meydana çıkmıştır. Kalplerinin gizlediği düşmanlık ise daha fazladır. Eğer aklınızı kullanırsanız, ayetlerimizi size iyice açıkladık.” Al-i İmran 3/118
يَااَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا لَاتَتَّخِذُوا الْكَافِرينَ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنينَ اَتُريدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُبينًا
   “Ey iman edenler! Müminler dışında kâfirleri dost edinmeyin. Böyle yaparak, Allah’a, aleyhinizde kesin bir belge mi vermek istiyorsunuz? Göz göre göre, Allah’ın hışmını üzerinize çekmek mi istiyorsunuz?” Nisa 4/144
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارى اَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْ اِنَّ اللّهَ لَا
يَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمينَ
   “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları velî edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin velisidirler. Sizden kim onları velî edinirse o da onlardandır. Allah böylesi zalimleri doğru yola iletmez.” Maide 5/51
تَرى كَثيرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذينَ كَفَرُوا لَبِئْسَ مَا قَدَّمَتْ لَهُمْ اَنْفُسُهُمْ اَنْ سَخِطَ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَفِى الْعَذَابِ هُمْ خَالِدُونَ
   “Onlardan çoğunun kâfirleri velî edindiklerini görürsün. Bu iş ki onu bizzat kendileri yapmış ve üzerlerine Allah’ın hışmını çekmiştir, ne kötü bir davranıştır! Onlar cehennem azabında devamlı kalacaklardır.” Maide 5/80
وَلَوْ كَانُوا يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالنَّبِىِّ وَمَا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَا اتَّخَذُوهُمْ اَوْلِيَاءَ وَلكِنَّ كَثيرًا مِنْهُمْ فَاسِقُونَ
   “Eğer Allah’a, Peygambere ve ona indirilen vahye imanları olsaydı, kâfirleri velî edinmezlerdi. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” Maide 5/81
   Bütün bunlardan sonra hala uydurma diyaloglar kurmaya devam mı edeceksiniz? Size uyarıcı olarak Allah’ın (c.c.) emirleri kafi gelmiyor mu? O halde bunun hesabını vermekte sizin için yeterli bir endişe kaynağı olacaktır.
.
.
Mus’ab KÖYLÜOĞLU

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

TEK TARAFLI SİLAZSIZLANMA


 Dünya silah teknolojisinin en üst seviyede olduğu bu dönemde gündemi silahsızlanma ve terörle mücadele oluşturmaktadır. Bu mücadelede bazı ülkeler Dünyanın jandarmalığına soyunarak bazı ülke ve örgütleri terörist, kendilerini de Dünyanın kurtarıcısı olarak ilan etmektedir.
    Silah teknolojisinin en büyük üreticileri ABD’de bulunmakta ve bir çok ülkeye silah satmaktadır. Bu silah üreticileri silah üretirken ne insanı, ne dünyanın geleceğine verilen zararı, ne mahlukata verilen zararı hiç düşünmemektedir. Teknoloji o kadar ilerlemiştir ki; insanoğluna dünyayı yaşanmaz bir hale getirmiştir.
    Silah fabrikalarının büyük bir bölümüne Yahudiler sahip olmakta ve ABD’nin siyaseti üzerinde çok büyük bir etkisi bulunmaktadır. Bu Yahudi lobisinin onayını almayan hiçbir başkan adayı kazanamaz ve onların istemediği politikaları uygulamaya koyamaz. Bu silah tüccarları, ne zaman ki silah stokları doldu o zaman bu stokları eritmekte hiçbir güçlük çekmemektedir. Çünkü bu lobi Amerikan siyasetini yönlendirdiği gibi bir çok ülkenin de siyasetini politika ve medya alanında koydukları kuklaları ve gerektiği zaman da ajanları ile yönlendirmektedir. Kullandıkları ajanları, taşeron örgütler ve sözde İslamcı örgütlere terör saldırıları yaptırarak ülkeleri karıştırmaktadır. Dünya üzerinde silah ve ekonomik gücü elinde bulunduran ABD terörist ilan ettiği ülke ve örgütlerin büyük bir çoğunluğunu kendisi yönettiği ve silahlandırdığı halde sanki bütün bunları yapan kendisi değilmiş gibi bir de çıkmış silahsızlanmaktan ve terörü yok etmekten bahsetmektedir. Dünyanın fakirlik ve terör sebebi olan Amerika olayları başlatıp körüklemekte, kilometrelerce uzaktan gelip müdahale etme hakkını kendinde görmekte ve bu sırada her türlü silahı kullanarak yakıp, yıkmakta, yaşadığımız coğrafyayı kana ve acılara bulamaktadır.
    Yahudiler kendilerince vaat edilmiş topraklar olarak kabul ettikleri orta doğunun ele geçirilmesi hedefinin ilk tohumunu 1948 de kurdukları devletle atmışlardır. Bu devlet vaat edilmiş toprakların henüz çok küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Geri kalan toprakların ele geçirilmesi önündeki engeller olan orta doğu ülkeleri silahsızlanma ve terörle mücadele bahaneleriyle yavaş, yavaş etkisiz hale getirilerek bir gün ortadan kaldırılacaktır.
    Silahsızlanma dayatması yapan ülkeler orta doğunun en silahlı ülkesi olan ve bu gücü kullanmada ne Birleşmiş Milletler,ne NATO, ne de Avrupa birliği hiçbirini tanımayan İsrail’e hiçbir şekilde askeri müdahalede bulunmamakta, hiçbir silahını da denetlememektedir. Hal bu ki her birinin başında kuklaların bulunduğu sömürge orta doğu devletleri ile İsrail arasında silahlanma bakımından büyük bir güç farkı vardır. Bu devletlerin hepsini toplayın; İsrail’in bir tek nükleer gücü ile başa çıkamayacak durumdadır. Bu durumu çok iyi bildikleri halde silahsızlanma zorlamaları hep Müslümanlara karşı yapılmaktadır. Tabi buradaki gayeyi anlamak için çok zeki olmaya gerek yok.Çünkü gayet açık ve net bir şekilde anlaşılıyor ki; gaye ekonomik ve ahlaki işgalden sonra silahsızlandırılarak Müslümanların zayıflatılması ile Evangelist Hıristiyanların ve Yahudilerin hedefleri önündeki engelleri kaldırmaktır.
    Bu nedenle Müslümanlar bir an önce uyanmalı, bu oyuna gelmemeli ve kendilerini savunacak en son teknoloji ile silahları üretmeyi öğrenmelidir. Çünkü bir gün terörist ilan edilmek ve “kitle imha silahı bulunduruyor” suçlamasıyla karşılaşmak uzak bir ihtimal olmayacaktır. Şayet bu oyuna gelinecek olursa; bir gün gelir kapımızı düşman askeri çalar ve kafamıza çuvalı geçirir. Hatta elini kolunu sallayarak Kabe’yi işgale kalkışırda biz kadınlar gibi ağlamaktan başka bir şey yapamayız.
.
Mus’ab KÖYLÜOĞLU

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

DİNİN ÖRFİLEŞMESİ, ALIŞKANLIKLAR VE ETKİLEŞİM

  Bir toplumun yapısını oluşturan en önemli faktör dindir. Dinin toplum kültürü üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. Dinin, ölçülerini belirlediği hayat tarzı insanların her türlü davranışı üzerinde etkilidir. Müslüman toplumlarda da İslam dininin belirlediği çerçeveler doğrultusunda kültürel yapı şekillenmiştir. Bir çok ırktan oluşan İslam toplumu ayrı ayrı bölgelerde bulunmalarına rağmen ortak payda olan İslam dini nedeniyle kültürel yapıda çok büyük benzerlikler arz etmektedir. İslam bütünüyle bir hayat tarzı olduğu için hayat bulduğu toplumların yeme, içme, giyme, eğlenme, kısaca her şeyini kendi kriterleri doğrultusunda şekillendirir.
   Alışkanlıklar da insanların her çağ ve her döneminde farklı farklı şekil bulmuştur. İnsanlığın ilk dönemindeki alışkanlıkları ile günümüzdeki alışkanlıkları aynı değildir. Alışkanlık önceden beri yapıla gelen davranışların devamlılığı ile ve zamanla normal bir hal’miş gibi yerleşir. İnsanların alışkanlıklarının oluşmasında aile ve toplum kültürünün büyük bir etkisi vardır. Öncelikle aile ve daha sonra da toplumdaki yaşayış şekli, ilişkiler, giyim, kuşam, davranış biçimleri v.s. alışkanlıkların oluşmasında yön tayin edicidir. İnsanlar inancının şekillendirdiği hayat tarzını zamanla alışkanlık haline getirerek hayatına yerleştirir. Doğru, yanlış, iyi, kötü kavramları inancına göre anlam kazanır. Müslüman toplumların alışkanlıklarını da  büyük ölçüde İslam dininin şekillendirdiği hayat tarzı oluşturmuştur. İslam’ın kazandırdığı alışkanlıklar huzurun ve mutluluğun yegane sebebi olmuştur. Ancak İslam’ın hakikatinden uzaklaşan Müslümanlar güzel alışkanlıklarından da uzaklaşmışlardır.
    İnsan yapısında olan bir faktörde etkileşimdir. İnsanı yaşadığı aile ortamı ve toplum etkiler. Çünkü toplumun genelinin hayat tarzı bir gün gelir diğerlerini de etkiler.
    Yaşadığımız toplumdaki örf ve adet bir anda meydana gelmemiştir zamanla kabul görmüştür. Örneğin; bir zamanlar Anadolu kadını dimi ve çar gibi kıyafetler giyerdi. Bu kıyafet o zaman ki toplum kadınlarının genelinin kıyafet şekliydi. Bunun dışında bir kıyafetle dolaşmak ayıplama ve dışlamaya neden olurdu. Ancak bu kıyafet şeklini o dönemin içinden alıp, bu günkü toplum içerisine koyduğumuzda artık toplum tarafından kabul edilmez bir alışkanlık haline geldiğini görürüz.
    Bir zamanlar; bırakın kadınları, edep sahibi erkeklerin bile dar bir kıyafet giymesi döş bağır açık gezmesi pek mümkün değildi. Kadınların bu günkü gibi adeta çırılçıplak giyinmeleri, bu kadar cüretkar bir şekilde tahrik edici olmaları bir zamanlar namuslu insanların, ve namusu uğrunda her şeyini feda etmeyi göze alabilecek insanların asla kabul edebileceği bir şey değildi. Ancak bu gün alışkanlıkların zaman içerisinde değişmesiyle bu kıyafetler sıradan bir örf haline gelmiştir.
    Globalleşen dünyada toplumların iç içe girmeleri Müslümanların bütün değerlerini yitirmelerine kendi öz kimliğinden, alışkanlıklarından uzaklaşmalarına neden olmuştur. Her türlü ulaşımın hızlanması, gayri Müslimlerin turistik faaliyetlerle Müslümanlar içerisine karışması, televizyon ve sinema faaliyetlerinin kasıtlı ve planlı olarak Müslümanlara ait olmayan hayat tarzını yıllardır vizyonda tutmaları nedeni ile Müslümanlar Hıristiyan ve Yahudilerin inanç ve yaşayış biçimine alışmıştır. 
    Zamanla gayri Müslimlerin özenilen hayat tarzının iyice kabul görmesiyle artık Müslümanlar onlar gibi iman etmeye de başlamış ve âdeta onlarla bütünleşmişlerdir. Dinimizin yasakladığı, Müslümanlara ait olmayan doğru, yanlış kavramları örf, adet ve yaşam biçimi gayet normal bir şeymiş gibi kabul edilir hale gelmiştir. İçki, kumar, zina, faiz, kadınların uygunsuz kıyafetlerle  sokaklarda dolaşmaları, insanların sadece kendileri için yaşamaları, güvensizlik, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin çok zayıflaması toplumun genelinin alışkanlıkları haline gelmiş ve sonunda da özenilen gayri Müslimler gibi yaşanılır hale gelinmiştir.
    İslam’dan uzaklaşma ile gayri İslam’i toplumlardan etkilenen Müslüman toplumlar bütün bozulma ve asimilasyona rağmen hâlâ bazı değerlerini muhafaza etmektedir. Bunun nedeni de dinin etkisiyle yerleşen hayat tarzının örfileşmesidir. Dinin emirleri sırf Allah(c.c.) istediği için değil toplumun kültürel değerleri gibi kabul edildiğinden örfen uygulanır hale gelmiştir.
    Örneğin; sünnet merasimleri dini boyutundan uzaklaşarak sadece fıtri yönüyle uygulanmakta, başörtüsü takanların büyük çoğunluğu toplumun psikolojik baskısı yada koca baskısı ve el ne der gibi nedenlerle başlarını örtmektedir. Kurban kesenlerin bir kısmı gücü olmadığı halde kendini zorlayarak, sırf Allah için kurban kesmekten ziyade kapısında kurban kesilmedi yada çocukları yerinmesin diye kurban kesmektedir.
   Son dönemlerde Müslümanların düğünlerinin de gayri Müslimlerin düğünlerine ne kadar benzediğini ve alışkanlıklarımızın nasılda değiştiğini görmekteyiz.
   Başka bir örnek verelim; İslam’a düşman olup ta daha şeriatten haberi olmayanların Allah’ın selamını kullanmaları bu davranışın örfen yapılan uygulamalardan olduğunu ortaya koyuyor. Kurban kesenlerin üzerine kurban kesme ibadeti düşsün, düşmesin “el ne der” düşüncesiyle kurban kesmeleri bu olayında örfileştiğini göstermektedir. Dinden, imandan ve namazdan haberi olmayan kadınlar bilincinde olmadıkları halde ya koca yada örfi baskı nedeniyle başlarını örtmektedirler. Yani aslında bu kapanma imanlarının gereği değil örfen giyilen bir kıyafet şeklinin giyilmiş olmasıdır. Bunun gibi örnekler dinin emirlerinin imanın gereği olarak değil, örfen uygulanır hale geldiğini ortaya koymaktadır.
    İslam’dan uzaklaşmanın neticesinde İslam dışı kültürlerin etkisinde kalan Müslümanların örf, adet ve alışkanlıkları da değişmiştir.
    Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki;
    “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa oda onlardan birisi olur.” [1]
    Bu konuda sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; Müslümanların uzunca bir tarih süzgecinden geçerken uğradıkları değişim sürecindeki yanlış itikat, bidat ve hurafelerle dolu hayat tarzının etkisini kısa bir zaman diliminde Müslümanlar içerisinden söküp atmak ve bu hastalıkları tedavi etmek mümkün değildir. Bu hastalıklardan kurtulmak için bütün tepki ve kötü ithamlara göğüs gerecek, hiçbir kınayıcının kınamasından yılmayacak dava adamlarına ihtiyaç bulunmaktadır.
 .
 Mus’ab KÖYLÜOĞLU
.
.
 


[1] Ebu Davut-Kitabul libas bölümü 3512 no lu hadis

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.