VASIF VE ETİKETE DUYULAN GÜVEN

Her konunun hem alimi hem de cahilinin olması doğaldır.Dinimizin de ilmi alanda üst seviyeye ulaşmış alimleri arasında bu ümmete dinin anlaşılmasında ışık tutanları da olmuştur, dalalete sürükleyenleri de.
   Halk arasında alim veya profesör denilince şer’i olsun, beşeri olsun her şeye vakıf olduğu fikri hakimdir.Örneğin; hadis dalında kendini yetiştirmiş bir insan yetiştiği dalda alimdir ama fıkıhta alim olmayabilir. Yani bir çok dalda kendini yetiştirmiş de olsa  her şeyin alimi olmak pek mümkün değildir.
    İnsanlar arasında herhangi bir vasıf ve etiket sahibi olmuş kişiler hakkında da ifrat ve tefrite gidilerek; Şeyh, Profesör, doçent v.b. vasıflara sahip insanlar dinde hata yapabilecekleri düşünülmeksizin otorite kabul edilmiştir.
    Gerekli ilmi tahsil ettiği halde bu vasıfları taşımayan insanlar doğruyu da söyleseler sen kimsin ki böyle düşünebiliyorsun yada o kadar alim, profesör anlamadı da sen mi anladın aşağılamasıyla karşılaşmışlardır.
    Otorite kabul edilen bu insanlar hata yaparak amelde etseler bu ifrat ve tefrit nedeniyle sebep oldukları bidat ve hurafeler dindenmiş gibi kabul edilerek yayılıp gitmiştir.
    Bu sebeple ümmet içinde çok önemli yer edinmiş bazı alimlerin kitaplarında  muhaddislerin tetkikleriyle inanılmayacak kadar uydurma hadis olduğu tespit edildiği halde, hadis kitaplarında izine bile rastlanmadığı halde uydurma hadisler yayılıp gitmiştir. Bu insanların vasıf ve etiketleri nedeniyle insanlar arasında saygı gösterilen bir konumları olduğu için yazdıkları kitapları sorgulama cesareti gösterilememiş, sorgulayanlar ise sapık ilan edilmiş ve  “onlar anlamadı da sen mi anladın” sorusu ile daima karşılaşmışlardır.
    Birde Allah (c.c.) katında insanlar tarafından tayin edilen makam ve etiketler var ki bu konu gerçekten büyük bir tahribata neden olmuştur. Seçmek ve tayin etmek Allah’a aittir. Vahiy de kesilmiştir. Dolayısıyla insanların durumunu ancak Allah bilir.
    Allah (c.c.)  buyuruyor ki; “Rabbin dilediği şeyi yaratır ve seçer”[1]
    “Onlar onun kullarından niteledikleri ve yarattıklarından seçtikleridir.Bu seçme Allah’ın hikmetine,kimin seçilmeye daha uygun(ehil) olduğunu bilmesine dayanır.”[2]
    Allah (c.c) Gökleri içinde arş’ı seçmesi, cennetler içerisinde Firdevs cennetini, Melekleri içerisinde Cebrail Mikâil ve İsrafil’i seçmesi, yeryüzünde Kabe’yi seçmesi, ümmetler içerisin-de Hz. Peygamberin ümmetini seçmesi de bu kabildendir. Ve bunları Kur’an’da kullarına bildirmiştir. İnsanların Allah (c.c.) katında nerede olduğu bildirilmemiş kişiler hakkında onların vasfını, makamını seçmesi, yetki vermesi hem büyük bir iddiada bulunmak hem de haddini bilmezliktir. Kulların görevi seçmek, tayin etmek ve makam vermek değil emirlere itaat etmektir.
    Böyle bir vasıflandırma yapanlar Allah’tan ilham ile rüya ile haber aldıklarını iddia ederlerse o zaman bizde deriz ki peygamberimiz niye öldükten sonra sadece kur’an ve sünnetini bıraktığını söylüyor. Derdi ki bununla beraber “ümmetim içinde öyle şahıslar olacak ki onlara Allah ilham edecek dininizi onlardan öğrenin ve onlara sımsıkı yapışın.” O zaman da her kafadan bir ses çıkar ve  bana ilham oldu ki deyip dinde yeni bir şey icat etmeye kalkışırdı.
    “Ebu Bekre (r.a.)’den rivayete göre Nebi (s.a.v.) huzurunda bir kimsenin adı anılmıştı orada bulunanlardan bir kişi adı geçen kişiyi hayır ile anmış ve aşırı mübalağalı övmüştü bunun üzerine Resulü Ekrem ona:
     “vay sana yazıklar olsun sen dostunun boynunu kopardın dedi ve bu merhamet ifade eden sözünü birkaç kere tekrarladı sonra eğer sizin biriniz bir dostunu medh mevkiinde bulunursa öyle sanırım ki o şöyle iyidir böyle iyidir desin ve bu sözünü methettiği adamın methettiği sıfatlarla muttasıf olduğunu bilerek söylesin (iç yüzünü ise) Allah bilir ve ameline göre muhasebe eder. Binaenaleyh sizin biriniz Allah’ı şahit tutarak hiçbir kimseyi tezkiye ve methetmesin buyurdu.”[3] 
        Ümmetin hastalıklarından biri olan yüceltmenin ne boyutlara ulaştığını görmek için şu örneklerdeki yüceltmeler yeterli olacaktır.
        Şeyh Muhammed el-üveysi el Buhari hakkında:
        “Sığınağımız,akan feyzin sahibi”
        Arif-i Rivegeri hakkında:
       “Beşer perdesinden sıyrılmış.”[4]
        İmam Rabbani hakkında:
       “Allah’ın ezeli kuvveti ve kudreti üzerinde tecelli etmiş gavs (yardıma koşan).”
        Muhammed Diyauddin hakkında:
       “İslam’ın ve Müslümanların kuvveti göklerin ışığı,bütün miskinleri esirgeyici”[5] 
        Gavsul Azam(yardıma koşan),kutbul aktap (Allah’a ulaşmışların kutuplarının kutbu), kutbul Hakkani, Gasüssakaleyn (insan ve cinlerin Gavsı), Zülcenaheyn (zâhir ve ledün ilimlerinin sahibi, çift kanatlı), kamili mükemmil. 9  gibi daha bir çok örneğini verebiliriz. Ancak konunun dağılmaması için bu kadar misal yeterlidir. Bazı vasıflar vardır ki insanın çalışıp tahsil etmesi ile kazanılır ve bunun sonunda o insanda var olan ilme göre isimlendirilirler. (Mühendis, doktor,profesör vb. gibi) İnsanlar tarafından (kendisinde o vasıfların olup olmadığını ancak Allah’ın bildiği) vasıflandırılan şahıslar vardır ki; bunların durumu elde bulunan somut verilerle değil tamamen rüyaya dayalı zan ile izah edilmektedir.
        Makam ve vasıf tayin edilen insanlar hakkında teşbihte hata olmazsa şöyle bir olay örnek verelim;
        “Kul Ahmet’in bir işi vardır ki devletin önemli mevkilerinde bulunan bir adam (torpil) bulamazsa o işini yapamayacak. Ve düşünmeye başlar etkili ve yetkili birini nasıl bulurum diye.O sırada birisi derki “filan kişi başbakanın yakınıdır,arası çok iyi,onu geri çevirmez veya samimi arkadaşı o sana yardımcı olur.” Bunun üzerine kul Ahmet gelir derki “kardeşim benim şöyle, şöyle bir işim var sende başbakanın yakın arkadaşıymışsın bir ilgilensen de işimizi halletsek” Bu durumda yardım istenilenin eğer böyle bir yakınlığı varsa (eğer isterse) yardım etmeye çalışacağını söyler. Böyle bir yakınlığı yoksa derki “Kardeşim sana bunu kim söylemişse böyle bir şeyin  aslı yok. Ne ben başbakanı tanırım ne de bir yakınlığım vardır” 
         Eğer bu insan böyle bir yakınlığı olmadığı halde tamam sana yardımcı olacağım derse veya susarsa  itibar ve saygı görmek için bunu yapıyor demektir.
        Burada şu akla gelir;
        Allah’a yakınlığı iddia edilen onun katında  naz makamında olduğu, Gavs, Kutup, v.b. gibi makamlarda olduğu insanlar tarafından söylenen zat’larında tevazu gösterip reddetmesi gerekmez mi?  Diyelim ki; reddediyorlar bu tür vasıflandırmaların olduğu kendi bilgileri dahilinde çıkarılan kitaplara ve çalışmalara engel olmaları gerekmez mi idi? Tabi burada bu dünyadan göçüp gidenleri ayırmak lazım çünkü buna güçleri yetmez.
Enes bin Mâlik (r.a.)’den rivayete göre;
        Biz Beni Amir heyeti olarak Resulullah’a gittik ve sen bizim büyüğümüzsün dedik Hz. Peygamber “Büyük olan Allah’tır” dedi biz “sen fazilet bakımından bizim en üstünümüzsün vermek bakımından bizim ileride olanımızsın” dedik peygamber “sakın fazla ileri gidip de şeytanın elçileri olmayınız.”[6] buyurdu. 
         “Hz. Peygamber Allah’ın bana verdiğinden fazlasını söyleyip beni yüceltmenizi istemiyorum. Ben Muhammed bin Abdullah’ım Allah’ın kulu ve Resulüyüm” dedi[7]
        Hz. Peygamberin sünnetine tâbi olduğunu ,nefis terbiyesi yaptıklarını iddia eden insanlarda ondaki tevâzünün maalesef çok azına rastlanmaktadır.
        Kur’an’dan başka her kitap hataya açıktır. Peygamberler bile hata yapabilir ancak onlar mahfuzdurlar. Bunun dışında her insan hataya açıktır sorgulanabilir. Azaptan da emin değildir.
        Bir kitapla bir fikirle karşılaşıldığında Kur’an ve sünnet terazisine vurulmalı, ona göre değerlendirilmeli kitabın yazarının yada fikir beyan eden kişinin vasfına (etiketine) değil söylediği sözün yada yazdıklarının doğru olup, olmadığına bakılmalıdır.
      
Mus'ab KÖYLÜOĞLU
 
[1] Kasas 28/ 68
[2] ibni Kayyum el cevzi  zadül mead
[3] Buhari 140  cilt 12
[4] Tarikatlardaki Hatmei hacegan meclislerinde yapılan duada geçer
[5] Tarikatlardaki Hatmei hacegan meclislerinde yapılan duada geçer
[6]  Ebu Davud (Mutarrif)
[7]  Enes bin Malik’den – cem’ul fevaid.
Bu yazı daha önce counter kişi tarafından okundu.

1 yorum:

bu yazıyı yazan kişi hadis ve Kur'ân'dan yola çıkmış anladık tamam ama Allah kitabına uyanlardan eylesin senin gibi kitabına uyduranlardan değil..yazık acıdım sana..hiç düşünmedinmi Efendimiz sav.'e yazılan övgü dolu methiyeleri..siz şimdi mevlidi de inkar edersiniz..Allah sizleride ıslah etsin..

Adsız
3 Ocak 2014 17:49 comment-delete

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.