DÖRT HALİFE HADİSLERİN YAZILMASINI NEDEN YASAKLADI?


Hadis inkarcılarının diline doladığı hususlardan biri de dört halifenin hadisleri yasaklaması. Bir çok konuda olduğu gibi bu hususta da meseleyi çarpıtmakta ve kendi hırsları yönünde kanalize etmektedirler. Dört halife sanki peygamberin sünnetinin yazılmasına karşıymış ve Kuran’dan başka asla başka bir şey kabul etmiyorlarmış gibi göstermeye çalışmaktadırlar.

   PEKİ NEDEN YASAKLADILAR?
 1-Hz. Peygamber (s.a.s.)  Kur'an'la karıştırabilme ihtimali olduğu için ilk zamanlarda hadisin yazılmasını geçici olarak yasaklamıştır.
   2-Kur'an'la birebir aynı sahife ve levhalar üzerine yazılan hadisler ayetlerin  satır aralarına veya kenarlarına yazılacak kelime ve cümleler, insanlar tarafından Kur'ân-ı Kerîm'denmiş gibi algılanabilirdi.
   3-Kuran’ı kerim dört halifeden Hz. Ebu bekir (r.a.) döneminde çeşitli levha, deri ve benzeri şeylerden bir araya getirlerek mushaf haline getirilmiştir. Şayet peygamber tarafından hadislerin yazılmasına izin verilmiş olsaydı, insanlar arasında büyük fitneler çıkabilir, münafıkların ayetlerle hadisleri karıştırarak dini bir karmaşaya sürükleme ihtimali ortaya çıkabilirdi.
   4-Kuran’ı Kerim’in toparlanması fikrini ortaya getiren Ebu Bekir (r.a.)’a bile peygamberden sonra böyle bir şey yapmanın uygun olup olmayacağı hakkında karşı çıkanlar olmuştur.
   Zeyd b. Sabit (r.a.)’dan söyle rivayet ediliyor:  Yemame savaşı sonrasında Ebu Bekir beni çağırdı. Yanında Ömer b. Hattab’ın olduğunu gördüm. Ebu Bekir, Ömer bana geldi ve Yemame günü kurradan çok kişi öldürüldü, korkarım başka yerlerde de kurra öldürülür ve Kur’an’dan çok şeyler kaybolur, Kur’an’ı toplamanı istiyorum, dedi. Ömer’e Rasulullah’ın yapmadığı bir şeyi sen nasıl yaparsın(?) dedim. Ömer vallahi bu hayırlı iştir, dedi. Bunu bende kabul edinceye kadar Ömer ısrar etti, ben de Ömer gibi düşündüm. Zeyd, Ebu Bekir’in kendisine ‘Sen akıllı, genç bir adamsın, senden şüphemiz yoktur, Rasulullah’ın vahiy kâtipliğini yapıyordun, Kur’an’ı araştır ve topla’ dedi. Allah’a yemin ederim, dağlardan birini taşımayı bana teklif etselerdi Kur’an’ı toplamak kadar bana ağır gelmezdi. Rasulullah’ı yapmadığı bir şeyi siz nasıl yaparsınız(?) dedim. Ebu Bekir, vallahi bu hayırlı bir iştir, dedi ve ikisinin kabul ettiği şeyi bana da kabul ettirinceye kadar ısrar etti. Ben de Kur’an’ı deri parçaları, dallar, ince taşlar ve ezbere bilenlerden toplamaya başladım. Tevbe Süresi’nin son iki ayeti olan ‘’And olsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatlidir, merhametlidir. Yüz çevirirlerse de ki Allah bana yeter. O’dan başka ilah yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O büyük Arş’ın sahibidir.’’(9 Tevbe/128-129) ayetlerini sadece Ebu Huzeyme el Ensari’de buldum. Yazdığım sayfalar ölünceye kadar Ebu Bekir de, ondan sonra da Ömer de ondan sonrada Ömer’in kızı Hafsa’nın yanında kaldı. [1]
    İbni Şihab, Enes b. Malik’ten söyle rivayet eder: Huzeyfeb. Yeman Osman’a geldi. Ermenistan ve Azerbaycan fethinde Irak ve Şam bölgesinden askerlerle beraber savaşıyordu. Kur’an’ın kıraat şekillerinden Huzeyfe korkmuş, Osman’a gelerek söyle demişti: Ey mü’minlerin emiri, Yahudiler ve Hıristiyanlar kitapları üzerinde ihtilaf ettikleri gibi ihtilaf etmeden önce bu ümmetin imdadına koş. Osman, Hafsa’ya haber göndererek musaflar yazmak ve iade etmek üzere yanındaki sayfaları göndermesini söyledi. Hafsa sayfaları Osman’a gönderdi. Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Zubeyr, Said b. As ve Abdurrahman b. Hars b. Hişam’a görev verdi onlarda sayfaları çoğaltarak musaflar yazdılar. Osman, Kureyş kabilesinden olan üç kişiye, ‘’Kur’an’ın yazımı konusunda Zeyd b. Sabit’le bir şeyde ihtilaf ederseniz, Kureyş lisanı/lehçesi ile yazın, çünkü onların dilinde indi.’’ Dedi. Öyle yaptılar ve sayfalardan Mushaflar çoğalttılar. Osman sayfaları Hafsa’ya geri verdi. Yazılan Mushaflardan her bölgeye bir tane gönderildi ve onun dışındaki sayfaların veya Mushafların yakılmasını emretti.’’
İbni Şihab, Harice b. Zeyd b. Sabit babasından şöyle dediğini işittiğini söyledi: Mushafları çoğaltırken Ahzab Suresi’nden Resulullah’ın okuduğunu işittiğim ‘’Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki Allah’a verdiği sözü yerine getirmiştir.’’  (33 Ahzab/23) ayeti bulunamadı. Onu aradık ve Huzeyme b. Sabit el-Ensari’de bulduk, mushafta Azhab suresine ekledik. [2]
     5-Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.a.)’ın hadisleri yasaklaması halk arasında şahitsiz ve delilsiz olarak peygambere isnad edilebilecek rivayetlerin önüne geçmiştir. Yasak ilim ehli dışındaki rivayetleri engellemeye yönelik bir yasaktır.
      6-Dört halife dönemi içerisinde peygamberin sahabesi peygamberin sünnetini biliyorlar ve bizzat yaşıyorlardı. Ancak daha sonraki dönemlerde yeni Müslüman olanların dini yanlış anlamaları neticesinde, hadisleri Hz. Peygamber'den ilk duyup hıfzeden sahabe neslinin bir bir aradan çekildiğini ve yerlerine kendileri gibi sünneti bilen hafızların bırakılmadığını, ayrıca bid'atlerin de yayılmaya başladığını gören halîfe Ömer b. Abdulaziz (r.) bütün vâli ve âlimlere mektup göndererek bizzat devlet emriyle hadislerin yazıya geçirilmesini emretmiştir. Emrin gereğini ilk gerçekleştiren ünlü alim imam Zührî (ö.124/741) olmuştur. [3]
     7-Peygamberin sağlığında da hadisleri yazanları eleştirenler olmuştu. Ancak bu eleştirinin her önüne gelenin iyice bellemeden peygamberden gördükleri her bir şeyi yazanlar için olabileceği anlaşılmaktadır.
"Benim sözlerimi işitip, iyice belledikten sonra başkalarına ulaştıran kimselerin Allah yüzlerini ak etsin." [4]
     Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Sizden burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin!” [5]
     Sahabe peygamberin sünnetini biliyordu peki daha sonraki nesillere yazılmadan ulaşması nasıl mümkün olsun. Peygamberin burada bulunmayanlara tebliğ edin emri nasıl yerine getirilecek. Yani bize bu tebliğin ulaşması için elbette yazılmasından başka bir yol bulunmamaktadır.
     Abdullah b. Amr b. As'ın anlattığı şu olay hadislerin yazıya geçirilmesine izinin zaten var olduğunu gösteriyor: "Resulullah'dan duyduğum her şeyi ezberlemek maksadıyla yazıyordum. Kureyş beni bundan nehyetti ve 'Resulullah(s.a.s.) kızgınlık ve sükûnet hallerinde konuşan bir insan iken sen ondan duyduğun her şeyi nasıl yazarsın?' dediler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Resulullah'a arzettim. Eliyle ağzına işaret ederek; 'Yaz, nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki buradan haktan başka bir şey çıkmaz' buyurdu" [6]
   8-Şayet bu yasak umimi olsaydı Kuran sadece teorik olarak kalır ve uygulama boyutu olmayınca sonraki nesiller için peygambersiz bir din ortaya çıkardı. Bu durumda sonraki nesiller şöyle mazereteler öne sürebilirdi.
   1) Bizim zamanımızda peygamber yok biz sahabe gibi nasıl yaşayalım? Sahabenin yanında Allah’ın resulü vardı ve her şeyi ından görüp yapıyorlardı. Biz ise peygamberi görmedik ve Kuran’la başbaşa kaldık. Hesab bakımından biz onlarla nasıl bir olalım?
   2) Peygamber son peygamber olmaz yeni bir peygamber gelmesi gerekirdi. Peygambere itaat emri hakkındaki ayetler hükmünü yitirmiş olurdu. Allâh sübhanehu ve Teâlâ Peygamberlerin gönderiliş gayelerini açıklarken Nisa suresi 64. ayette şöyle buyurmuştur: "Biz her peygamberi Allah'ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik" (Nisa-64)
 
   Bu durumda itaat edilecek bir peygamber bulunamazdı.

   "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin de yaptıklarınızı boşa çıkarmayın!” Muhammed/33

   “İman edin de Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin. Eğer aksine giderseniz bilin ki Resulümüzün görevi açık bir tebliğden ibarettir.” Tegabun-12

   “Yok, yok! Rabbine yemin ederim ki onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden nefislerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” Nisa-65

   9- Peygambere itaate ve ona uyulması gerektiğine dair bir çok ayet varken uyulacak peygamberden bir şeyler nakleden sahabeyi dört halife neden yasaklasın? Olsa olsa delilsiz ve şahitsiz ilimden uzak kişilerin rivayet ettiklerinin yazılmasını yasaklamışlardır.

   10- Resulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Bana Kur'ân ve onunla beraber onun gibisi (sünnet) verildi. Yakında karnı tok, koltuğuna yaslanmış birisi , 'Size bu Kur'ân yeter ; onda neyi helâl bulursanız , onu helâl kabul ediniz; onda neyi haram bulursanız, onu'da haram biliniz' diyecek. Şunu iyi biliniz ki, Resulullah'ın haram kıldığı da ALLAH'ın haram kıldığı gibidir..." [7]

   "Size kendilerine sarıldığınızda hiç sapıtmayacağınız iki şeyi bırakıyorum: ALLAH'ın Kitâbı ve Nebi'sinin sünneti." (Muvatta', Kader,3)

   O halde Kuran haricinde emanet bırakılan bir şeyin yazılmasının yasaklanması onun hiç kabul edilmediği için değil, insanların bilgisizce rivayet etmemesi için sınırlandırılmasıdır.

   Ebu Sa'îdi'l-Hudri (r.a.) anlatıyor: "Ensârın bulunduğu bir mecliste oturuyordum. Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) beti benzi atmış olarak çıkageldi. Korku içinde olduğu hâlinden belli idi. Bize: "Hz. Ömer (r.a.)'in huzuruna girmek için izin istedim. Üç sefer tekrar etmeme rağmen cevap alamadım. Ben de geri döndüm. Arkamdan adam göndererek geri çağırttı ve: "Niye girmedin" diye sordu. "Üç sefer izin istedim, cevap alamayınca geri döndüm. Çünkü Resûlullah (a.s.)'ın: "Biriniz üç sefer izin istedikten sonra cevap alamazsa geri dönsün." dediğini işittim." diye açıklama yaptım. Bu cevabım üzerine Hz. Ömer (r.a.): "Hz. Resûl (a.s.)'ın böyle söylediğine dâir ya delil getirirsin veya elimden çekeceğini sen bilirsin." dedi. İçinizde Resûlullah (a.s.)'dan bunu işiten var mı?" diye sordu. Ubey İbnu Ka'ab: "Seninle cemaatin en küçüğü gelebilir." dedi. Cemaatin en küçüğü bendim. Kalktım. Ebu Musa (r.a.) ile beraber gittik. Resûlullah (a.s.)'ın bunu söylemiş olduğunu haber verdim. Bunun üzerine Hz. Ömer, Ebu Musa (r. anhuma)'ya: "Ben seni itham etmiyorum. Fakat halkın Resûlullah (a.s.) hakkında gelişigüzel konuşmasından korktum." dedi."
Bu hadîsin fârklı tariklerinde bâzı açıklayıcı ziyadeler gelmiştir. Ebu Bürde (r.a.)'ın rivayetinde Ubey İbnu Ka'ab (r.a.) Hz. Ömer (r.a.)'e çıkışır:
   "Ey İbnu'l-Hattâb, Resûlullah (a.s.)'ın Ashâbına azâb (verici) olma!"
   Hz. Ömer (r.a.) de ona şu cevabı verir:
   "Subhânallah! (Niye yanlış anladınız!) Ben yeni bir hadîs işittim ve tahkik edeyim dedim." [8]

   10-Peygamber aşığı dört halifenin peygamberin sünnetlerinin yazılmasını yasakladığını söyleyerek hadis inkarcılığı yapanlar ancak İslam’dan nasibi olmayan insanlardır.
 
    DÖRT HALİFE HADİS RİVAYET ETMEDİ Mİ?

   Hadis inkarcılarının dillendirdikleri hususlardan biri de dört halifenin neden hadis rivayet etmedikleri. Halbu ki dört halifeden de hadis rivayet edilmiştir.

   Hz. Ebû Bekir (r.a.) az hadis rivayet etmesinin sebebi, Peygamber Efendimizden sonra iki yıl gibi kısa bir müddet hayatta kalmış olmasıdır. Ayrıca devlet işleriyle meşguliyeti de hadis rivayetine mâni olmuştur. Hz. Ömer (r.a.)’da Hz. Osman’da ve Hz. Ali (r.a.)’da yine devlet yönetimi ve yaşanan fitne fesatla mücadeleyle meşgul olmuşlardır.

   Hz. Ebû Bekir (r.a.), Peygamberimizden 142 hadis rivayet etmiştir.
   Ömer bin el-Hattab (r.a.): 500 hadis rivayet etmiştir.
   Ali bin Ebi Talib (r.a.): 500 hadis rivayet etmiştir.
   Osman bin Affan (r.a.): 146 hadis rivayet etmiştir. [9]

 

Musab Köylüoğlu


[1] (Buhari, Cem’ul-Kur’an, 6/98)
[2] (Buhari, Cem’ul-Kur’an, 6/99 – Ahmed b. Hambel Müsned (c.2, s. 43-52)
[3] (İbn Hacer, Fethu'l-Barî, 1/208).
[4]  (Ebu Davud, ilim, 10; Tirmizî, ilim, 7)
[5] Buhari 4096, Müslim 1679/29
[6] (Ebu Davud, ilim, 3)
[7] (S. Ebû Davûd, c.5,s.11)
[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/44-47.
[9] İbni Hazm, Cevamiu’s-Sire

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

ŞİA VE İRAN'IN GERÇEK YÜZÜ

  Son dönemde yaşadığımız Suriye savaşı ile birlikte Şia ve İran'ın nasıl bir itikada sahip olduğu ortaya çıktı. Müslümanlar Şia itikadının yetiştirdiği insanların icabında Yahudi ve Hrıstiyan emperyalist zalimlerden daha acı ve büyük katliamlar yapabileceğini görmüş oldu. Suriye yapılan akıl almaz ve dayanılmaz acıları yaşatırken tekbir getirenler İslam dışı itikatlarının nasıl da canileştirebileceğini ortaya koymuş oldu. O halde Müslümanlar dostunu ve düşmanını iyi tanımalıdır.
 

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

FAYDASIZ HATİM KAMPANYALARI


  Günümüzde bir çok Kuran hatmi ve salavat kampanyaları yapılmakta ve bunlardan hasıl olan sevap hediye edilmekte ve bu vesileyle dualar edilmektedir. Belirli ve esrarlı sayılarla yapılan binlerce hatimlere rağmen Müslümanlar şirk koşmaya devam ediyorsa ve Bidatlerle dolu bir din yaşamaya devam ediyorsa bu hatimlerin hiç bir yararının olmadığı ortaya çıkıyor.
   Aslında Müslümanlar bırakın binlerce hatmi yılda bir defa gerçek manada anlayarak ve özümseyerek bir defa hatim yapmış olsaydı bu günkü yaşadığımız sıkıntıların hiç birisi olmazdı.
 

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

CUMA GÜNÜ VE CENAZE İÇİN SELA VERMEK BİDATTİR.


  Cuma günü cuma olduğuna dair camilerden sela vermek bidattir. Peygamberimiz döneminde ve sonrasında sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin döneminde ve hatta daha sonraları cuma günü için sela verilmemiştir. Yaklaşık Hicri 7. yüzyılda ortaya çıkan bu uygulama güzel görülerek sonradan dine monte edilmiştir.
  Cenazeler için insanlara ölüm haberini ilan etmek maksadıyla müezzin tarafından sela verilmekte yani salavat okunmaktadır. Okunan salavattan sonra filan kişi vefat etmiştir, cenazesi filan yerden kaldırılacaktır. Allah rahmet eyleye şeklinde camilerden vefat ilanı yapılmaktadır.
  Oysa bu hususta peygamberimizin ölen birisi için yaptırdığı yada yapılmasını emrettiğine dair bir delil bulunmamaktadır. O dönemde de İslam devleti oldukça büyümüştü. İnsanların vefat haberini ulaştırmak zordu ama buna rağmen vefat ilanı için sela verilmedi.
 
 

 

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

CEMAATİN ÇOKLUĞU DOĞRU OLDUĞUNU MU GÖSTERİR?


Batıl saydığımız ve şirkle itham ettiğimiz cemaatlerin etrafında binlerce insan toplulukları olurken neden bizim çalışmalar desteksiz kalıyor. Neden etrafımızda kalabalıklar oluşmuyor? Ama Kuran'da Rabbimiz çoğunluğun değil az bir topluluğun şükrettiğini ve şirkten uzak bir şekilde kulluk yaptıklarını ifade ediyor.
"Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler." Yusuf 12/106
“Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” Araf 7/17
"Şüphesiz senin Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu şükretmezler." Neml 27/73
"Allah'a karşı yalan uyduranların kıyamet günü (akıbetleri) hakkındaki kanaatleri nedir? Şüphesiz Allah insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat onların çoğu şükretmezler." Yunus 10/60


0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

RABITA AÇIK BİR ŞİRKTİR.

   Peygamberimiz (s.a.v.) ashabının her türlü davranışına, her türlü yaşayış biçimine kıyafetinin rengine ve şekline hatta en mahrem meselelerine bile müdahale ederek tarif ettiği halde rabıtanın esamisinden dahi bahsetmemiştir. Yani hiçbir zaman böyle bir şey emretmemiştir.
    Ne tâbiin, ne tebe-i tâbiin, ne de daha sonra ki dönemlerde böyle bir şey görülmemiştir. Rabıtanın yaklaşık 150-200 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır.
    Düşünce itibariyle biriyle beraber olmak gayet doğaldır. Yani insan işini, eşini, sevdiği herhangi bir şeyi düşünebilir. Bunu inkar etmek mümkün değildir. Ancak akşam namazından sonra ki yapılan şekli dinde olmayan sonradan uydurulmuş bir bidattir.
   Rabıta yapan kişinin şeyhini yanında düşünerek günahlardan uzaklaştığını söylemesi ve ondan sakınması doğru değildir. Çünkü her anımızı, her yaptığımızı gören Allah (c.c.) sakınılmak için kuluna yeterlidir. Şayet onun varlığı, her şeyi gördüğü ve bir gün hesaba çekeceği inancı yeterli olmuyorsa zaten o kişinin imanında bir problem var demektir.
 

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

Do you know Islam?

Do you really know Islam?  Did you learn about Islam by research or just by hearsay?  Or do you have any prejeduices against Islam?  Leave aside what you know.  Watch the following video which will help you to learn about Islam i truth.  You will not lose anything. 
Islam means submission.  One submits himself to Allah and His Messenger as Islam puts order to his life and brings happiness in the hereafter.  Allah, the one who created the human being and who knows him the best will shape his worldly life as a result of this submission.  As long as one lives according to the measures set by Islam, he will attain happiness in this world and the next. 
 
        What kind of a person was Prophet Muhammad?
        He lost his mother and father when he was very little and thus became an orphan.  Having grown up under the care of his grandfather and uncle, Prophet Muhammad was seen to never lie.  He was know as the truthful one amongst his people.  No one ever was harmed by way of his hand, speech or being.  He was under the protection of Allah and was far from any immorality.  During his time women had no value.  A woman could be bought or sold and was looked upon as a sexual object.  He lived in a time where daughters were buried alive, the strong oppressed and enslaved the weak;  however he was not a part of any of this.  Although he lived in a time where Makkah was the center of literature and poetry he was illiterate.  The result and miracle of this was the will of Allah as was seen later in his life. 
After he proclaimed his Prophethood and started calling upon the people the number of followers increased.  Those of authority were disturbed by this and offered to give him worldly benefits in return for giving up the call; however he rejected all of this.  Who would give up on everything for a false cause?  Later on they tortured his followers, but they could not prevent the spread of Islam. A just person will ask himself:  in spite of all the torture and oppression, what was the reason the early Muslims were so attached to him?  What caused them to give up their lives and wealth?  What did the Prophet promise them that they gave up their lives and wealth to follow him?  They followed him just like the Helpers of Prophet ‘Isa. 
        Many false accusations and bad remarks were made against Prophet Muhammad, the perfect human being.    The reason for this was to stop the spreading of Islam in America, Europe and many other countries.  If you fall for these false accusations you will die without knowing this great man.  Allah gave you reasoning, in order for you not to feel regret, instead of listening to what other people think, use your mind and learn about Islam. 
 
        What does Islam prohibit?
To associate others with Allah, to commit adultery, to drink alcohol, to gamble, to rebel against parents, to kill another man, to spread corruption on the earth, to steal, to lie, to deceive, to falsely accuse, to backbite, to break another one’s heart, to conficate another’s property and everything that will harm people. 
 

 
        What does Prophet Muhammad advise?
        To worship only Allah, to live your life according to the orders of Allah, to be honest, to tell the truth, to be ggod towards other, not to break another one’s heart, to smile, to be good towards one;s parents, women, relatives, and neighbors, and to be merciful towards all living things. 
 
       What promise is given to those who follow Islam?
Prophet Muhammad conveyed whatever Allah has ordered and prohibited and in return for this he gave the glad tidings of a never ending paradise in which there is extraordinary beauty and no evil. 
 
        Prophet Muhammad never rejected those messengers that came before.
Prophet Muhammad acknowledged that Adam, Noah, Lot, Joseph, David, Solomon, Moses, and Jesus was a messenger just like him.  He respected them and mentioned them as his brothers.  He never said anything bad about them and always expressed love towards them as they were prophets sent before him. 
 
        Prophet Muhammad never rejected the Books sent to the earlier Messengers. 
Prophet Muhammad  accepts the Books that were sent to other Messengers before him.  All Muslims believe in the previous Books.  Prophet Muhammad acknowledged that the Torah which was sent to Moses, and the Old Testament which was sent to the Christians were the word of Allah was corrupted and it’s rulings were taken and in it’s place the Qur’an was revealed. 
 
        What are the miracles of Prophet Muhammad?
        His greatest miracle was the Qur’an.    It is not possible for an illiterate shepard to write such a book like the Qur’an.   One who reads the Qur’an will recognize that it is not the word of a human being.  The Qur’an mentions many miraculous events in a very literary harmonious way.  During the time of the Prophet literature and poetry were very popular.  Poetry competitions were held and the the winning poem would be hung on the door of the Ka’bah.   As a result of the will of Allah he did not know how to read or write.    And such a person brought the Qur’an during the age of the poets.  Those who listened the Qur’an would say that it was not from human being and would immediately accept Islam.  Because of this reason it was forbidden to recite the Qur’an loudly in Makkah.
 
        Prophet Muhammad has many miracles, however since it is not possible to make mention of all of them we well just give a few examples. 
        In the Chapter of Talak verse 12, the Qur’an mentions that there are seven heavens.  This information was given to us 14 centuries ago through the Qur’an by a man who was illiterate.  It was not possible to have this knowledge at that time when this was discovered after long astronomical research.  And it was not possible for it to be taken from other sources.  This type of information was not known to anyone at that time period. 
At a time when astronomy was not as developed as today, the Qur’an which was revelaed 14 centuries ago mentions in Chapter Thariyat verse 47 that the “sky has been expanded.”  This information was only discovered in the 20th century and was not known by anyone at that time.  This clearly shows that this information could only be revealed to the Prophet Muhammad by divine revelation. 
Prophet Muhammad said:  “If a flye falls into the plate of any one of you, dip it in the food because in one of its wings is a sickness and in the other is a cure.  It, will be protected by the wing which carries the sickness”  Which means that the wing which has the cure will act as an antidote against the wing that carries the poison. 
This kind of information was discovered by scientists in a lab as a result of microscopic experiements,   However this information was given to us by Prophet Muhammad 14 centuries ago. 
Prophet Muhammad forbade us to use water that has been sitting in the sun and stated that this water was harmful and could cause spotted fever. 
It is mentione in Chapter Rahman verse 19 and 20: “He released the two seas meeting (side by side).   Between them is a barrier (so) neither of them transgresses.”
       As the verse mentions this reality is mind blowing.  It is impossible to keep two different types of water from mixing in a tea cup let alone the sea inspite of storms and waves.  However science acknowledges the verses of the Qur’an and       declares to even the eyes that are blind, that it is the word of Allah. 
       Captain Cousteau famous for his reserach of the sea explains: “We were reseraching the theories of some researchers that there are barriers between different water masses.  At the end of our reserach we discovered that the Mediterranean has its unique level of salt and density.  At the same time it contained unique living creatures.  Then we observed the Atlantic Ocean and saw that it was completely different from the Mediterranean. 
Whereas in the Straight of Jibraltar, where the two waters meet, their levels of salt, density and vitality should be almost equal or the same.  However these two waters were of different composition where they met.  We were shocked with this discovery.  Because there was a great water barrier between where the two waters met. 
What is interesting is that an illiterate man who lived in Makkah 1 centuries ago and who lived 5-6,000 KM away gave us the news that these two waters did not mix.  Where did Prophet Muhammad get this information from?  This only shows that this information which was not known to anyone at that time could only be from a divine source. 
 
        Why is Islam mentioned alongside with teror?
        Islam contians in itself commands which will bring happiness to people in this world and the next.  Because today’s Muslims are not practicing true Isliram, Islam becomes misunderstood.  People’s wrong doings which are based on the ignorance of Islamic teachings are taken as Islam.  Those who do not practice Islam properly stand as a barrier and prevent Islam from being understood as it should be.  Those who learn about true Islam become Muslim immediately.   As result of Islam spreading in America and Europe at a fast rate, certain groups of people who are disturbed by this try to present Islam and terror as equals.  Whereas Islam, let alone human beings, prohibits even harming animals and trees and prohibits the spreading of corruption.
        The Prophet Muhammad, before sending an army to fight would say the following: “To not harm women, elderly and children.  Do not harm those who ask for security.   Do not  harm Churches, Synagogues and places of worship.  Do not harm even the tress.  So, how can Islam, which was brought to us by this caring and respectful man be mentioned alongside with terror?  The sole reason for this is the actions of those people who have not understood Islam properly. 
The army which the Prophet would send, would first call to Islam, then would offer the paying of taxes and then wage war.  Apart from this it would never attack a group of people suddenly and without warning.  It never commited massacres, never burned and destroyed and never raped.  The Prophet never allowed or apporoved of these things. 
 
        What is Islam’s Jihad command?
        Islam never commanded people to attack other and invade their lands.  Islam wants to free people from being slaves to others and make them slaves of only Allah.  It wants to free people from the oppressive dictators and arrogant people and call them to Allah’s justice.  And it wants us to fight for this cause.  This command to fight for this cause does not intend to mass murder, invade and oppress but to help the oppressed and to establish the rule of Allah in the  lands.  Is it terror to establish Allah’s justice and rule in this world in comparison to the massacres of Emperialist forces or is this to establish justice?  This topic has always been wrongfully portrayed by the enemies of Islam and Islam has been shown to people as a terror religion. 
 
        Inspite of all this defamation why is Islam still spreading?
        Many people in America and Europe are putting their prejudices aside and becoming Muslim after learning about Islam.  The largest reason for this is the beauty of Islam.  The more Islam is defamed, the more people become curious and want to learn about Islam.  Those who are courageous enough to study, become Muslim after they are introduced to Islam.  Isn’t this of any importance to you?  Are you not curious about why so many Muslims are not giving up their beliefs and  are sacrificing their children and their wealth for Islam, despite all the wars, oppression, and evil propaganda that they are facing?
 
        Every new prophet always encoutered reaction. 
       No people upon whoma prophet was sent, was welcoming .  They never said anything good about the message that was brought.  Just as the Jews did not accept the prophethood of ‘Isa alayhis salaam, the Christians did not accept the prophethood of Muhammad may the peace and blessings of Allah be upon him; however, the coming of the Prophet Muhammad was mentioned in the books of the Jews and Christians.  Eventhough they knew of this, they still rejected his message.
       The Jews of Medina were anxiously waiting for the coming of a prophet because the chracteristics of this new prophet was mentioned in the Torah.  However most of them knowlingly rejected the Prophet Muhammad as he was not from the Children of Israel.
        Come learn about Islam before death comes upon you. 
        Leave aside all the prejudices and what you know.   When death comes, everything will come to an end.  And either you will feel regret for what you did or you will experience happiness from being rescued.  There will be no return.  You must know Islam as this risk exists.  You will not lose anything.  If you die before knowing Islam, you will lose many things in the afterlife.  Do not judge Islam by looking at the way Muslims live today.  Because Muslims have been deprived of true Islam.  Because of lack of education and prohibition Muslims did not get a chance to learn true Islam.  Do not take heed of false representations of Islam. 
          Immediately  take an opportunity to read the Qur'an and the prophet Muhammad's life .
The oppurtunity of life has not ended for you.  Give a chance to this hand that offeres salvation and open your heart to Islam.  Become Muslim and save yourself then your family for an eternal life.  Otherwise  you will regret it.
      
        Why they chose Islam
        Those who came to know of Islam are telling us how they became Muslim.  If you listen to their stories you will learn about Islam from different perspectives. 

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

TASAVVUFU NEDEN TERKETTİM?

 
 Bize anlatıldığına göre tarikat Kuran ve sünnetin inceden inceye yaşandığı ve herkesin kaldıramayacağı kadar hassas yerlerdi. Bende dinimi ince detayına kadar yaşamak istiyordum. 20 yıl önce bu maksatla girdiğim tarikatı gördüğüm şirk,bidat ve hurafeler nedeniyle terkettim. Çünkü Kuran ve sünneten uzaklaşıldığını, peygamberin getirdiği İslam'ın değil bambaşka bir İslam'ın yaşandığını gördüm. Yapılan yanlışlıkları gördükçe ilk zamanlar bir hikmeti vardır düşüncesiyle zamana bırakıyor ve belki bilmediğim şeyler vardır diyordum.
  Ancak rahatsızlığım her geçen gün arttı. İçerde de biraz mücadelem oldu ancak kimseyi yaptığı yanlıştan çeviremiyordum. Çünkü işin merkezinde şeyh vardı. Şeyh ne derse yapılıyor ve onun dışında kim ne derse desin itibar edilmiyordu. Kuran ve sünnetten deliller ile yaptığı yanlışı ikrar ettirdiğim insanlar şeyhin iki dudağı arasından çıkanları bir hikmeti vardır diyerek Ayet ve hadislerin önüne geçirerek yüzçeviriyordu.
  En sonunda dedim ki; kardeşim bu işin hikmeti mikmeti yok bu adamlar açık bir şekilde şirk'e davet ediyor, peygamberin sünnetinde örneği bulunmayan işler yapıyor.
  Peki dedim; burada ilim yok, Kuran'ın sadece adı var, peygamberin yapmadığı işler yapılıyor ve bir sürü uydurma hikayeler anlatılıyorken benim ne işim var burada?
  Ve en sonunda tamamen saf duygularla dinimi daha güzel yaşamak maksadıyla girdiğim tasavvufu terkettim. Rabbime Hamdolsun ki beni böyle bir yanlıştan çevirdi ve hidayet yolunu gösterdi.
 

9 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

KADER’E İMAN ETMELİ VE SALİH AMELLERE SARILMALI

  Allah (c.c.) insanları ve cinleri kendisine kulluk etmek için yaratmış ve şöyle buyurmuştur:
   “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” Mülk 67/2
  Rabbimiz insanlara iki yol göstermiştir. Her şeyin yaratıcısı o’dur. Her iki yolu yaratan da odur. İnsanlardan kimisi cennete giden hidayet yolunu kimi de cehenneme giden dalalet yolunu tercih ederler. Rabbimiz cennete götürecek amelleri işleyenlerden razı olur. Cehennemlik ameller işleyenlerden de razı olmaz. Her iki yolda da tercih hakkını insanlara bırakmıştır. Aksi halde imtihanın bir manası olmazdı.
   “De ki: “Ey insanlar, size Rabbinizden gerçek (Kur’an) gelmiştir. Artık kim doğru yola girerse, ancak kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizden sorumlu değilim.” Yunus 10/108
   “Allah’ın izni olmaksızın hiç bir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz.” Al-i İmran 3/145
   İnsanların tercih etme iradeleri vardır çünkü ayette şöyle buyruluyor.
   “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” Ahzab 36
   Demek ki insanların seçme hakkı vardr. Şu imtihan olduğumuz dünya da kim ki kurtulanlardan olmak istiyorsa tercihlerini Allah’ın ve resulünün emirlerine göre yapmak zorundadır. Bunun dışında tercih yapanlar doğru yoldan sapmış olurlar.
    Hazreti Âli (r.a.) şöyle anlattı:
   Biz bir defasında Bâki-ül Garkad mezarlığında bir cenâzede bulunduk. Rasûlullah (s.a.s.) yanımıza gelip oturdu. Biz de etrafına oturduk. Rasûlullah’ın beraberinde bir âsâ vardı. Rasûlullah başını eğdi ve düşünceli bir halde elindeki âsâ ile yere vurup dürtüştürmeye, çizgiler ve izler meydana getirmeye başladı. Sonra: “Sizden hiçbir kişi ve yaratılmış hiçbir nefis müstesna olmamak üzere, muhakkak cennetteki ve cehennemdeki yerine Allah yazmıştır! Ve herkesin şakî veya saîd olduğu muhakkak yazılmıştır!” Buyurdu.
   Bunun üzerine sahabîlerden bir kimse şöyle sordu:
   Ya Rasûlullah, öyle ise bizler âmeli terk edip, bu yazımız üzerine kalalım mı? Rasûlullah şöyle buyurdu:
   Saîd olan kimse, saadet ehlinin ameline ulaşacaktır. Şakî olan kimse de, şekâvet ehlinin ameline ulaşacaktır. Sizler amel edip çalışın! Çünkü herkese kolaylaştırılmıştır! Said olan Saadet ehlinin ameline kolaylaştırılır, şakî olan da şekâvet ehlinin ameline kolaylaştırılır.
   Sonra Rasûlullah şu âyetleri okudu:
   “Bundan sonra kim verir ve sakınırsa, O en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Ama kim cimrilik eder, kendisini müstağni görür en güzeli olan da yalan sayarsa, biz de onu en güç olan için hazırlayacağız” (Leyl: 5 – 10) Müslim, Kader, 46-2647
   Abdullah bin Ömer (r.a.)’dan rivayet edilmiştir:
   Ömer (r.a.): Yâ Rasûlullah. Yapmakta olduğumuz işin, yeni oluşan bir iş, veya bir başlangıç mı olduğu; yoksa önceden tamamlanan bir işte mi çalıştığımız kanaatindesin?
   Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
   Ey Hattaboğlu, önceden tamamlanan bir işte! Herkes kolaylıkla başaracaktır! Ne var ki saadet ehlinden olan saadet için çalışacak; şekâvet ehlinden olan da şekâvet için çalışacaktır! Tirmizi, Kader, 33/2135
   Ali (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber olduğumuz bir sırada elindeki değnekle yeri eşelerken birden bire başını göğe kaldırdı ve şöyle buyurdu: “Hiçbir kimse yoktur ki Cennet’teki yeri ve Cehennem’deki yeri bilinmemiş olsun Vekî’: Takdir edilmemiş olsun diyor.” Ashab: “Ey Allah’ın Rasûlü! O halde işi oluruna bırakıp Allah’a tevekkül mü? Edelim” deyince: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Hayır çalışıp çabalayın herkes yaratıldığı şeyi kolaylıkla başaracaktır.” (Buhârî, Cenaiz: 27; Müslim, Kader: 17)
   Zeyd bin Sâbit (r.a.) şöyle dedi: Ben Rasûlullah (s.a.s.)’den duydum şöyle buyurdu:
   Eğer Allah sahibi olduğu göklerin halkını ve yerin halkını azâblandırsa idi, onlara zulmetmeden azâb vermiş olurdu!
   Eğer, onlara merhamet etse idi, Allah’ın rahmeti onlar için, kendileri için işledikleri amellerinin karşılığından daha hayırlı olurdu.
   Ve eğer senin, Uhud Dağı kadar altının olup, hepsini Allah yolunda harcamış olsaydın; Sen, kaderin hepsine inanmadıkça ve senin başına gelmiş olan şeylerin gelmemesinin mümkün olmadığını; ve başına gelmemiş olan şeylerin de gelmesine imkân olmadığını bilmedikçe (kabul olmazdı). Kezâ anlatılan bu inançtan başka bir akîde üzerine ölürsen şüphesiz cehenneme gireceğini kesin olarak bilmedikçe, senden kabul edilmezdi. (İbn-i Mâce-Mukaddime)
   Rabbimiz her şeyi ana kitapta yazmıştır. Ama biz yazıldığı için yaşamıyoruz. Allah’ın ilmi her şeyi ve zamanı kuşattığı için evveli ve ahiri yazmıştır.
   “Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.” Neml 27/75
   “Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.” Hadid 57/22
   “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.” Hud 11/6
   “Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.” En’am 6/59 
   Ayrıca kader hakkında hakkında çok fazla konuşmak doğru değildir. Bu hususta peygamberimiz dahi bir yere kadar konuşmuş ve daha sonra susmuştur. O halde bizde bu hususta çok fazla ileri gidemeyiz. Bu husus iman ve teslimiyet gerektirmektedir.
  Kaderin bir ilâhî sır oluşunu ve insanlar tarafından gerçek anlamda çözülmesinin imkânsızlığını göz önünde bulunduran Hz. Peygamber kader konusunu tartışan ashabını uyarmıştır.
   Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Kader konusunda birbirimizle münakaşa etmekte iken Rasûlullah (s.a.v.) üzerimize çıkageldi o kadar kızdı ki yüzü kızardı yanaklarından sanki kan fışkıracaktı, sonra şöyle buyurdu: “Size bu konuda münakaşa mı emredildi yoksa ben bu konular için mi? gönderildim. Sizden önceki toplumlar bu konuda münakaşa ettikleri için helak olup gittiler. Bu konuda münakaşa etmemenizi istiyorum bu konuda münakaşa etmemenizi istiyorum.” Tirmizi, kader, 33/2133
   Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Kureyş müşrikleri Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına gelerek kader konusunda tartışmaya girdiler de şu ayetler nazil oldu: “Yüzükoyun ateşe sürüklenecekleri o gün onlara şöyle denilecek: Cehennem ateşinin yakışını tadın bakalım şüphesiz biz her şeyi belli bir plan ve ölçüye göre yarattık.” (Kamer Sûresi: 48-49) (Müslim, Kader: 4; İbn Mâce, Mukadiime: 10)
.
Musab Köylüoğlu

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

HASIL OLAN SEVABIN BAĞIŞLANMASI BİDATTİR.

OKUNAN KURAN’DAN HASIL OLAN SEVABIN BAĞIŞLANMASI BİDATTİR.
Okunan Kuran hatmi ve surelerin okunması nedeniyle hasıl olan sevabın öncelikle peygamberimiz için, ailesi, sahabesi ve geçmişler için hediye edilmesi hakkında sahih bir delil bulunmamaktadır. İnsanların ancak kendi işledikleri ameller vardır. Başkalarına ait ameller bir kimseyi kurtarmaz.
Amel defteri kapanı ancak üç şey hariç Bu hususta peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “İnsan öldüğü zaman amel işlemesi kesilir. Ancak üç şey bundan müstesnadır. Sadaka-i cariye, kendisinden yararlanılan ilim veya kendisine hayır dua eden salih çocuk.” (Dârimi, Mukaddime, 46).
O halde kurtuluş için son nefes gelmeden salih ameller işlemeye gayret göstermelidir.

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

HÜKÜM ANCAK ALLAH’INDIR.


Günümüzde insanların hayatına Allah’tan başka çok hüküm koyucu var. Oysa bütün tağutları ve sahte ilahları reddetmekle emrolunmuştuk. Gönderilen bütün peygamberler bu esas üzerine mücadele etmişlerdir. Allah’a (c.c.) söz hakkı vermek istemeyen, onu yegane emir koyucu kabul etmeyen bir toplumda İslam’ın yaşandığını söylemek mümkün değildir. Allah’ın hakkını başkalarına verenler hangi tevhidden bahsediyor. Bunlar kendi uydurdukları tevhidi değil Allah’ın emrettiği tevhidi gizlemeden ve kimseden çekinmeden anlatmalıdır.
 

1 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

Şirk ve bidatlerle doldurulan dualara icabet edilirmi?

Dua ettirirken ne söylediğinden haberi olmayanlar insanlara şirk ve bidatlerle dolu dualar yaptırıyor. Bu dualara nasıl icabet edilsin. Bırakın duaya icabet edilmesini insanların şirk pisliğinin içine nasıl düştüklerinden haberleri yok. Her şeyde olduğu gibi dua hususunda da Kuran ve sünnet ölçülerine göre hareket edilmelidir. Şirk ve bidatlerle ne namaz ne dua nede başka ibadetlerden fayda elde edilemez.

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

YAŞADIĞIMIZ İSLAM PEYGAMBERİN GETİRDİĞİ İSLAM’MI?

   Şu anda yaşanan İslam peygamberin getirdiği İslam mı yoksa başka bir İslam mı? Yaptıklarımızı acaba peygamberimizde yapmış mı? Peygamberin getirdiği İslam’ı her tarafından çekiştiren bidatçiler, uygun gördükleri yenilikleri dine soktular. Allah’ın resulüne isyan etmeleri nedeniyle Allah’da onlara üzerinde bulundukları yolu sevdirdi.


0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.

HADİS ALİMLERİNE HAİNCE İFTİRA

Ömürlerini İslam’a adamış, yaptıkları ilmi çalışmalar ve yazdıkları eserler ile yüzyıllardır Müslümanların İslam’ı anlaması ve peygamberi tanımalarını sağlayan bu güzide alimlere hakaret edilmektedir. Bu alimleri Hıristiyanların Matta, Markus, Luka ve Yuhanna ile bir tutan. Aynı onların İncil’i tahrif ederek yeni İnciller çıkaran bu insanlara benzetmek aşağılık bir iftiradır. Kuran ve peygamberin sünneti hususunda son derece titiz olan alimleri böylesine acımasızca iftiralara maruz bırakanlar Vallahi hesap gününde bu vebalin altından kalkamayacaklardır. Bu iftiraları atanlar ve onlara böylesine insafsızca yakıştırmalar yapanlar ya art niyetli İslam düşmanları yada şeytanın saptırdığı son derece cahil insanlardır. Hadis alimlerine iftira atan ve kendilerini Kuran sevdalısı olarak tanıtan Kuran cahili sünnet inkarcıları hadis alimlerinin hadisten önce Kuran hafızı olduklarını ve dolayısıyla iftiracıların bin katı daha fazla Kuran’a vakıf olduklarını bilmiyorlar.
  Matta, Markus, Luka ve Yuhanna
  Matta İncili, İsa’nın oniki havarisinden biri olan, Roma vergi memuru Celile’li Matta tarafından yazıldığı kabul edilen incildir.
  Markos İncili, Yeni Ahit’in ilk dört bölümünü oluşturan kanonik incillerden ikincisidir. “Evanjelist Markos” olarak da bilinen Yuhanna Markos tarafından yazılmıştır.
   Luka İncili, Vaftizci Yahya’nın doğumundan İsa’nın göğe yükselişine kadar olan yaklaşık 35 yılı kapsar. M.S. 60′lı yıllarda yazıldığı tahmin edilmektedir. Markos İncili’ni baz aldığı kabul edilir.
   Yuhanna İncili, Yeni Ahit’in ilk dört bölümünü meydan getiren kanonik incillerden sonuncusudur. Kelime anlamı olarak “sevgili” veya “sevilen” demektir. Balıkçılık yaparak geçinen, “Evancelist Yuhanna” olarak da bilinen, havari Yuhanna tarafından yazılmıştır.
   Ahmak insanlar hadis alimlerini bu insanlara benzetmektedirler. Oysa hadis alimlerini hiç birisi yeni bir Kuran yazmaya kalkmadılar ve Kuran’ın metinleri üzerinde asla bir değişiklik yapmadılar ve kafalarına göre Kuran nüshaları çıkarmadılar. Aksine Kuran’ın korunmasına ve doğru anlaşılmasına hizmet ettiler. Kuran hakkında son derece titiz olan bu alimler hadisler hususunda da son derece titiz davrandılar. Onlar küçük yaşlarda Kuran’ı ezberledikten sonra binlerce hadisi ravileriyle birlikte ezbere bilmekteydiler.
   BUHARİ: O, keskin ve unutmayan bir hafızaya, kuvvetli bir zekâya ve sağlam gayeye sâhibdi. Ağır ve usulünce çalışmaya karşı tükenmeyen bir enerji ve büyük bir kaabiliye t sahibi idi.
Buhârî kendisi şöyle anlatmıştır: On altı yaşına girdiğim zaman Abdullah ibnu’l-Mubârek (181/797) ile Vekî’ ubnu’l-Cerrâh (197/812)’ın  kitâblarını ezberlemiş ve ashâbu re’y nâmını alan Irak müctehidlerinin kavilleri ni, re’ylerini öğrenmiştim.
   Yine Buhârî şöyle dedi: “Ben on sekiz yaşıma girdiğim zaman Kitâbu Kadâyâ’s-Sahâbe ve’t-Tâbiîn (Sahâbe ve Tâbi’lerin Hüküm Suret­leri Kitabı) isimli eseri tasnif ettim. Sonra Medine’de Peygamber’in kabrinin yanıbaşında et-Târîhu’1-Kebîr’i tasnif ettim. Ben onu mehtâblı gecelerde yazıyordum. Târihim içinde az isim vardır ki o ismin sahibi hakkında ayrıca bende bir iki kıssa mevcûd olmasın, lâkin ben kitabın uzamasını istemediğim için bunları oraya katmadım.
   Sonra Şam’a ve Mısır’a gittim. Cezire’ye iki defa, Basra’ya dört defa gittim. Hicaz’da altı sene ikaamet ettim. Küfe ve Bağdâd’a kaç defa girip çıktığımı saymıyorum.
   Buhârî’den hadîs alanlara gelince, bunların sayısı pek çoktur. Firabrî: el-Cami’u's-Sahîh kitabını Buhârî’den doksan bin kişi işitti. Bu gün onlardan benden başka kimse kalmadı. Buhârî’nin meclisinde yirmi binden fazla kişi hâzır bulunur ve kendisinden hadîs alırlardı, demiştir.
Miksem ibn Saîd de şöyle dedi: Seherde yarı ile üçte bir arası kadar Kur’ân okur ve her üç gecede bir seher sırasında hatim yapardı. Her gün içinde gündüzleyin de bir nevi hatim yapar ve bu hatmi her gece iftar sırasında olurdu.
   Buhari Rahimehullah şöyle diyor: Ben 1080 tane nefisten hadîs yazdım; bunların hepsi muhakkak hadîs sahibidir (âlimidir), demiştir. Ve yine Buhârî: Ben ancak îmân, kavl ve fiildir diyenlerden hadîs yazdım, demiştir.
   Muhammed ibn Hamdûye şöyle diyor: Ben Buhârî’den işittim, o: Ben yüz bin sahîh hadîsi ezbere biliyorum, iki yüz bin de gayri sahîh hadîsi ezbere biliyorum, diyordu.
   MÜSLİM: Müslim’in büyük bir hadîs imamı olduğunda bütün ulemâ müttefiktirler. Onun hadîs ilmindeki mertebesi pek yüksektir. Bütün ulemâ (Rahimehumullah) Kuran-ı Kerîm’den sonra en sahih kitap «Sahiheyn» denilen Buhârî ile Müslim olduğuna ittifak etmişlerdir. Bu iki kitabı ümmet kabul ile telâkki etmiştir. İkisinden en sahihi, faideleri ve açık kapalı bilgileri daha çok olanı Buhârî’nin kitabıdır. Sahih rivayetle sabit olmuştur ki Müslim Buhârî den istifade etmiş ve hadîs ilminde onun bir dengi bulunmadığını i’tiraf etmiştir.
   AHMED B. HANBEL: Ahmed b. Hanbel büyük bir muhaddis ve mezhep imamıdır. İlk olarak, Kur’ân eğitimini aldı ve hafızlığını tamamladı. İkinci aşamada, tefsir, hadis ve fıkıhtan oluşan şer’î ilimlerin tahsili geliyordu. Hayatını hadislere göre ayarlamış, yazdığı her hadis ile amel etmiş ve fetvalarını da hadislere dayanarak vermiştir. Kendisine sorulan altmış bin fetvayı “haddesenâ” ve “ahberanâ” diye başlayarak hadisle cevaplandırmıştır. Ona göre, fakih sayılabilmek için, iyi bir muhaddis olmak, en az dört yüz bin hadisi ezbere bilmek ve sahihliğinden emin olunmayan rivayetlerle fetva vermekten kaçınmak gerekir. Rivâyet edeceği hadisleri ezberinde olduğu hâlde mutlaka kitaba / dosyaya bakarak okumuştur. Hadisler arasındaki farklar cer ve atıf harfleri bile olsa, bunları titizlikle aynen nakletmiştir. Garip kelimeler İçin, hadisler hakkında zan ile konuşmaktan sakınmış ve o konunun uzmanlarına sorulması gerektiği gibi bir hassasiyete sahip olmuştur. İmam Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i hadis külliyyâtının aslı, muhaddislerin ve fakihlerin istifade ettikleri güvenilir kaynaklardan biridir. İmam Ahmed, ezberlediği ve yazdığı yüz binlerce hadisten bu miktarı sahih ve hasen addederek seçmiş ve eserinde toplamıştır.
   İMAM MALİK: Malik b. Enes b. Amir (93-179/712-795), Medine’de doğdu ve öldü. Dedeleri Yemen’den gelip Medine’ye yerleşmişti. îmanı Malik, hadis ve rivayet, fıkıh ve re’y ilimlerini tahsil etmiştir. Pekçok hocadan ders almıştır. imam Malik tahsilini bitirip Medine hukukunu kavradıktan, liyakati konusunda’ içlerinde fikıh ilmini öğrendiği yetmiş kadar büyük fukahanın şahitliğinden sonra fetva vermeye ve öğretime başlamıştır. îmam Malik, ehl-i hadis ve Hicaz’ın reisi olarak tanınmıştır, îlim ve âlimlere büyük değer verir, Allah’ın kendisine lütfettiği ilmi, fark gözetmeksizin herkese verebilmek için büyük gayret göstermiştir. Elli yıl kadar süren hocalık hayatında, hadis dersleri ve vuku bulmuş olaylarla ilgili görüş beyanı (fetva) olmak üzere iki çeşit ilmî faaliyeti sürdürmüştür. Sünnetin sahih oluşuyla ilgili sıkı şartlar uygulamıştır. Kendi imamını taklid yüzünden sahabe kavlini terkeden kimseye “tevbe teklif edilir” demiştir.
    TİRMİZİ: Pek çok hadis alimi İmam Tirmizi’nin hadiste güvenirliği ve imam oluşu konusunda ittifak etmişlerdir. Kendi dönemindeki pek çok ilim adamı: “İlim toplayan te’lif eden ve müzakere eden biri” olarak nitelendirmişlerdir. Hadisleri bir araya getirmek ve eser te’lif etmekle kalmamış hadis ilminin gelişmesine de katkıda bulunmuştur. Tirmîzî dışındaki hadisçiler sahih ve zayıf tabirlerini kullanırken, Tirmîzî buna bir de “hasen” tabirini de ortaya koyarak bu ifadenin hadisçiler yanında benimsenip şöhret bulmasına da sebeb olmuştur. Sadece hasen tabirini kullanmakla kalmayıp “Hasan, sahih, garibtir.” “Hasen sahihtir” gibi terkiplerde ortaya koymuştur.
   EBU DAVUD: Hadisin fıkhı, illetleri, metin ve sened olarak taşıdığı hususiyetleri hakkında fevkalâde geniş bir bilgiye sahip olan “hadis mütehassısı” Ebû Davud zamanının en büyük hadis alimden birisiydi. Sehl b. Abdullah es-Tüsterî (283/896)nin; “Resulullah’ın hadislerini ri­vayet eden dilini çıkar da bir öpeyim” diye takdir duygularını sergilemesi, devri ulemasının Ebû Davud’a gösterdiği yaygın itibarın iki ayrı göstergesidir. “İlmî Şahsiyet”in bir başka göstergesi ya da unsuru dikkatli bir araştırmacı olmasıydı. Bu açıdan bir hadisçi olarak Ebû Davud’un taklitten çok tahkiki benimsemiş olması, gerçekten engin ilminin belki de hakiki sebebidir. Ebû Davud, Hadis ilminin hafızı, dini yaşamakta iffet, salah ve verâ’nın doruk noktasında, bir hadis süvârisidir.”
  NESAİ: Nesâî on beş yaşında iken, küçük yaşında başladığı tahsilini, hadis öğrenmeye yöneltmiştir. İlk hadis derslerini, muammerinden olan, Enes b. Malik (r.a) de dahil pek çok Hadis otoritesine talebelik yapmış olan büyük muhaddis Kuteybe b. Saîd’den aldı. Nesâî de bu seyahatlere katildi. Büyük muhaddislerden ilim aldı, ilim verdi. İstişarelerde bulundu. İlmi ve fazileti ile tanindi. Hadisteki yetkisiyle şöhret buldu.
   Hadis rivayetinde çok titizdi. Hattâ bu konuda Müslim’den daha sağlam olduğunu söyleyenler vardır. Nakd-i Ricâl ilminde aşırı titiz olan Zehebi bile onu Müslim, Ebû Davûd, Tirmizi gibi Hadis otoritelerinden önde sayar ve söyle derdi:
   “Nesâî, Buhârî ve Ebû Zür’a ayarındadır.” Tâcüd-Din es-Sübkide şu nakilde bulunur. “Üstadımız Zehebîye, İmam Müslim’in mi, yoksa Neseâî’nin mi, daha titiz olduğunu sordum. “Nesâî’dir” dedi” (es-Sübki, Tabakâtüs-Safiiyye, II, 83).
    Sa’d b. Ali ez-Zencânî, İmam Nesâî’nin hadis kabul ve rivayetindeki şartlarının Buhari ve Müslim’den daha da ağır olduğunu söyler.
   Resulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: «Benîm üzerimden yalan uydurmayın! Çünkü her kim benim üzerimden yalan uydurursa Cehennemi boylar.» 
   Hadis alimleri bu doğrultuda peygambere yalan isnadının cehenneme götüreceğini şiddetle savundular ve insanları bundan sakındırdılar. Peygamberin cehennem tehdidini bilen ve son derece sakınan hadis alimleri peygamberin söylediğinden bir kelime olsun farklı söylerimde bu tehdide maruz kalırım korkusuyla hadis naklettikten sonra “ev kema gale” yani bunun gibi dedi diyecek kadar hassas davranmışlardır. Sahih hadisleri ravileriyle bildikleri gibi uydurma rivayetleri dahi ravileriyle birlikte bilecek kadar hadis ilmine vakıf olan ve Peygamber hakkında bu kadar hassas davranan bu alimleri yalancılıkla ve hadis uydurmakla suçlayanlar iftiracı, insafsız ve zalim insanlardır.
   Bu iftiraların kökeninde İsrailiyatın, İslam düşmanlarının, münafıkların ve misyonerlerin planları yer almaktadır. Bizzat Allah (c.c.) tarafından korunacağı vaadedilen Kuran’la Müslümanları saptıramayanlar, Müslümanların içinden Kuran’ı söküp alamayanlar, onun yanlış anlaşılması yönünde çalışmalar yaptılar. Kuran’ın tefsiri niteliğindeki sünneti Kuran’dan ayırarak yada sünnet üzerinde şüpheler uyandırarak Kuran’ı etkisiz hale getirmek istediler. Bu çalışmalarında oldukça başarı elde ettiler. Bu gün İslam alemi Kuran’ı ve peygamberi tanıma ve anlama noktasında genel olarak büyük karmaşalar yaşamaktadır. Bu çalışmalar neticesinde neye nasıl inanması gerektiğini bilmeyen ve bambaşka bir İslam yaşamaya kalkan Müslümanlar ortaya çıkmıştır.
   Bu tehlike karşısında mücadele eden inanıyorum ki büyük bir cihad yapmaktadır. Çünkü İslam’ın temel değerlerini sahiplenmek peygamberin ilk dönemde yapmış olduğu risalet görevini üstlenmektir. Dinin bozulması ve tahrif edilmesi halinde Müslümanların ne yaşamasının, ne de ibadetinin bir anlamı olmaz.
   O halde ilk dönem sahabelerin yaptığı gibi İslam’a sahip çıkarak mücadele etmek ilim sahiplerinin boynunun borcu olduğu gibi en birinci vazifesidir.
.
Musab Köylüoğlu

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.