ZİKİR ŞEKLİ


ZİKİR: Anmak, hatırlamak, yâd etmek manâlarına gelir. Allah’ın ad ve unvanlarının teker, teker veya birkaçının bir arada tekrar edilmesinden ibarettir. Zikir, Allah’ı münferiden yani bireysel olarak veya topluca anma şeklinde edâ edilir.
   Cenabı Hak (c.c.) Kuran’da bir çok ayette kullarından kendisini zikretmelerini ve tefekkür etmelerini istemektedir.
   Al-i İmran suresi 191. ayette şöyle buyruluyor:
اَلَّذينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فى خَلْقِ السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ رَبَّنَا مَاخَلَقْتَ هذَا بَاطِلًا
سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
    Onlar ki, ayakta iken de, otururken de ve yanları üzerine yatarlarken de Allah Teâlâ’yı zikrederler ve göklerin ve yerin yaradılışı hakkında tefekkürde bulunurlar. İşte onlar şöylece tespih ve duada bulunur dururlar. Ey Rabbimiz!. Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen yücesin, artık bizleri ateş azabından koru… [1]
رِجَالٌ لَاتُلْهيهِمْ تِجَارَةٌ وَلاَ بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّهِ وَاِقَامِ الصَّلوةِ وَايتَاءِ الزَّكوةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فيهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُ
    “Birçok erler ki, onları ne bir ticaret ve ne de bir alım satım Allah Teâlâ’nın zikrinden ve namazı hakkıyla kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin muzdarip olacağı bir günden korkarlar.” [2]                
اَلَّذينَ امَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّهِ اَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
    “Onlar o zatlardır ki, Allah’ın zikriyle kalpleri mutmâin olduğu halde imân etmişlerdir. Haberiniz olsun ki, Allah’ın zikriyle kalpler mutmâin olur.” [3]
 وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى
    Ve her kim benim zikrimden kaçınırsa artık şüphe yok ki, onun için pek dar bir geçim vardır ve onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.”   Taha  20/124
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيراً
   “Der ki: Yarabbi!.Ne için beni kör olarak haşrettin ve halbuki, ben görücü idim.”   Taha 20/125
قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى
   “Allah Teâlâ da- buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana ayetlerimiz geldi, ama sen onları unutuverdin. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun.”  Taha 20/126
فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ
   “Artık beni zikrediniz ki ben de sizi zikredeyim. Ve bana şükrediniz, bana nankörlükte bulunmayınız.”  Bakara 2/152
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
   “Ey iman edenler!. Sizi mallarınız ve evlâdınız Allah’ın zikrinden alıkoymasın ve her kim, öyle yaparsa, işte hüsrâna uğramış olanlar onlardır.”  Munafıkun 63/9
 وَاذْكُرْ رَبَّكَ فى نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاصَالِ وَلاَ تَكُنْ مِنَ الْغَافِلينَ
    “Ve Rab’bini içinden yalvararak, korkarak ve yüksek olmayan bir sesle sabahları ve akşamları zikret ve gâfillerden olma.” [4]
    Enfal suresi 45. ayette
وَاذْكُرُوا اللّهَ كَثيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
    “….Allah’ı çokça zikredin ki, felaha eresiniz [5]  Buyuruluyor.
    Peygamberimiz (s.a.v.)’de zikir hakkında şöyle buyuruyor;
    Hz. Muâz İbnu Cebel (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Kul, kendini Allah’ın azabından kurtarmada zikrullahtan daha müessir bir ameli işlememiştir.” [6]
    Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayete göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
    “Her kim sabah akşam yüz defa ‘Sübühanallahi ve bi Hamdihi..’ diyerek Allah’ı tespih ve tahmid ederse, kıyamet gününde hiçbir kimse bu adamın (söylediği) bu mübarek zikirlerden daha faziletlisi ile gelemez. Meğer ki, o kimse onun söylediği tespih ve tahmidin bir mislini veya daha fazlasını söylemiş olsun.” [7]
   Yine Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.)  “Muferridun ilerlediler” buyurdu. Ashab: “Müferridun nasıl adamlardır?” diye sordular.
    “Allah’ı çok zikreden erkeklerle kadınlardır.” Buyurdu. [8] 
    Cabir (r.a.)’den Resulullah’tan işittim, buyurdu ki: “Zikrin en faziletlisi Lâ ilâhe İllallah kelime-i tevhididir.” [9]
   Ebu Hureyre’nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:  Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: “Allah Teala’nın yeryüzünde seyahat eden bir takım melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçinde Allah’ın zikredildiği bir meclis bulduklarında onlarla beraber otururlar ve birbirlerini kanatları ile kuşatırlar. Ta ki onlarla sema arasındaki mesafeyi doldururlar. Cemaat dağıldığında, yükselip semaya çıktıkları zaman Aziz ve Celil olan Allah onları pek iyi bildiği halde meleklere: “Sizler nereden geldiniz?” diye sorar. Melekler: Biz yeryüzünde senin bir takım kullarının yanından geldik ki onlar seni tesbih ediyorlar, seni tekbir ediyorlar, tehlilde bulunuyorlar, sana hamd ediyorlar ve senden istiyorlar derler. Allah: Benden ne istiyorlar? buyurur. Melekler: Senden Cennetini istiyorlar derler. Allah: Onlar benim Cennetimi görmüşler mi? buyurur. Melekler: Hayır, Rabbimiz! Eğer onlar Cennetimi görmüş olsalardı nasıl olurdu? buyurur. Melekler: Senden eman dilerler, derler. Benden niçin eman diliyorlar? diye sorar. Senin Cehenneminden Ya Rabbi! diye cevap verirler. Onlar benim Cehennemimi görmüşler mi? der. Hayır, cevabını verirler. Acaba Cehennemimi görmüş olsalar ne yaparlar? der. Senin mağfiretini talep etmektedir derler. Bunun üzerine Allah: Ben onlara mağfiret eyledim. Onlara bütün istediklerini ihsan ettim ve eman istedikleri şeyden de kendilerine eman verdim buyurur. Melekler: Ya Rabbi! O zikredenlerin içinde günahı çok olan filan kimse de vardı. Sadece oradan geçiyordu da onlarla beraber oturuvermiştir derler. Allah: Ben onu da mağfiret ettim. O cemaat öyle kemal sahibi kimselerdir ki onlarla beraber oturan kimseler şaki olamaz! buyurur.”    Sahihi Müslim (Arapça) 4854
   Ebu Hureyre’nin (r.a.) haber verdiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Aziz ve Celil Allah şöyle buyurur: Ben kulumun beni zannettiği gibiyim. Kulum beni anarken ben muhakkak onunla beraber bulunurum. Eğer o beni gönlünde gizlice zikrederse, ben de onu gönlümde zikrederim. Eğer o beni bir cemaat içinde zikrederse, ben de onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. o bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım.”  Sahihi Müslim (Arapça) 4832
   Bütün bu ayet ve hadisler zikrin ehemmiyetini izah etmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) her davranışında oturmasında kalkmasında, uyumasında, yemesinde, içmesinde, tuvalet ve banyosunda  kısaca hayatın her anında yaptığı zikirleri bize yaşayarak öğretmiştir. ve bu konuda müminlerin en güzel örneğidir. Onun 24 saat içerisinde yapmış olduğu bütün zikirler iman eden bir mümin için en güzel ve yeterli zikirlerdir.
   Zikir sadece tespih ve sayısal zikirlerden ibaret zannedilmemelidir. Allah (c.c.) ayetlerde kurandan da zikir diye bahsetmektedir. Zikrin sadece sayısal tespih ve belli zikirlerin topluca yada münferiden yapılması şeklinde algılanması nedeniyle Allah’ın zikir diye bahsettiği kuran anlaşılması gereken halinden uzaklaşmıştır. Bazı guruplarda zikir yapmak olmazsa olmaz meselelerden sayılırken Allah’ın zikir diye bahsettiği kuranın  öğretilmesi ve okunması bu derece yer etmemiştir. Hal bu ki asıl zikir kuran’ın anlaşılması ve onun hükümlerinin akledilerek hayatımızın her alanında yer almasıyla olacaktır. Sahabenin hayatına baktığımızda namazdan sonra yapılan sayısal tesbihatın dışında onlardan sayısal ve belli zamanlarda yapılan zikirleri değil Kuran’ın çokça okunmasını ve onunla amel edilmesini görüyoruz.
    Kurandan zikir diye bahsedilen Enbiya suresi 50. ayette şöyle buyuruyor:
وَهَذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ
   “Ve işte bu bir mübarek zikirdir ki, onu biz indirdik. Şimdi onu inkar mı ediyorsunuz?”  Enbiya 21/50
وَقَالُواْ يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ
    “Ve dediler ki: Ey üzerine zikir indirilmiş olan  Şüphe yok sen elbette bir mecnunsun.”  Hicr 15/6
    Başka bir açıdan bakıldığında Kuran’ı bütünüyle anlamadan ve öğrenmeden ve onunla amel etmeden bir köşeye geçip bir de uydurdukları şekliyle zikir yaptıklarını zannedenler bu dini anlayamamış kişilerdir.
    Ayrıca zikri şöyle de izah edebiliriz: Allah’ın anıldığı ve onun dininin öğretildiği, onun sohbetinin yapıldığı bir ilim meclisi Allah’ın zikredildiği bir yerdir. Bu meclislerde insanlar kuranı öğreniyorsa, fıkhı öğreniyorsa yani Rabbinin şeraitini öğreniyorsa O’nu anıp, zikretmiş olmuyor mu? Örneğin kendisine zina teklif eden birisine Allah korkusu nedeniyle ben Allah’tan korkarım diyerek bir insanın zinadan kendisini çekmesi Rabbini hatırlamak değil midir? Bir esnafın müşterisine verdiği bir  malı tartarken Allah korkusu nedeniyle terazinin kefesini müşteriden yana doldurması da Rabbini hatırlamak değil midir? Gözlerini harama bakmaktan çeviren, kul hakkının geçmemesi için kimsenin olmadığı bir yerde sadece Allah’tan korkması nedeniyle insanların hakkını adaletli bir şekilde gözeten kimse de Rabbini hatırlamış ve onun emrini yerine getirerek zikretmiş olmuyor mu? Bu verdiğimiz örnekler ve buna benzer bir çok örneğini verebileceğimiz şeyleri yapmayıp yani buralarda Allah’ı unutanlar, ellerinde tespihle bol bol Allah’u ekber diyerek sadece kendilerini kandırırlar. Çünkü hayatın bir çok alanında Allah’ın emrine uymayıp onu büyüklemeyenler, onun emrini küçük görerek arkalarına atanlar Allah en büyüktür diye zikir çekseler bile bu kuru bir sözden ibaret olacaktır. Yani tevhidi hayatına yerleştirmemiş olanlar, hayatında Allah’tan başka her kesin hüküm koyduğu insanlar yerlerinden hiç kalkmadan günlerce kelime-i tevhid zikrini çekseler bile bu onların yorgunluğundan başka bir işe yaramayacaktır. Çünkü bu dinin temeli tevhid üzerine kurulmuştur.
    Bakara suresi 152. ayette şöyle buyruluyor: فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ  “Beni zikredin ki bende sizi zikredeyim” Yani siz emirlerimi yerine getirme, haramlardan sakınma hususunda  beni hatırlarsanız ben de dünyada ve ahirette size yardım eder, mağfiret eder ve sizi hoşnut olacağınız bir yere getiririm. Ama siz beni haramlardan sakınma hususunda hatırlamazsanız dolayısıyla zikretmezseniz dünyada ve ahirette de ben sizi zikretmem ve ortada bırakırım.
    Peygamberimiz (s.a.v.) üzerinde emri olmayan işin reddolunacağını ve din adına yapılan her yeniliğin bidat olduğunu ve her bidat’inde sapıklık olduğunu söylediği halde, dine bir şeyler sokmaya çalışanlar zikir konusunda da yenilikler icat ettiler. Zikir şüphesiz haktır. Ancak zikri yanlış anlayıp, onu sadece tesbihat olarak görmek, zikri olması gerekenden farklı anlamak ve onun yapılış şeklini peygamberin zikir’i dışındaki şekillere sokmak bidattir.
    Günümüzde zikir şekli bazı gurup ve cemaatler içerisinde Peygamberimizin emretmediği şekillerde tezahür etmektedir. Örneğin bazıları dönerek Allah’ı zikretmekte, bazıları tuhaf refleksler ve sesler çıkararak zikretmekte ve bazıları da zikri kendilerince belirledikleri sayısal bir düzene sokarak çeşitli terbiye metotları uygulamaktadırlar. Bu sonradan çıkma bidat olan zikir şekillerini maddeler halinde inceleyelim.
    1- Semazenlerin yapmış olduğu dönerek yapılan zikir şekli ne Peygamberimizde, ne Ashabında, ne tabiinde, nede sonraki dönemlerde görülmemiştir. Tâki Mevlana Celaleddini Rumi’ye kadar. Bu zikir şeklinin İslam’a bulaştırılması karşısında dini yanlış anlayan alimler tarafından karşı çıkmayı bırakın bu yetmiyor gibi bir de övülmesi içine düşülen içler acısı tahrifatın daha sonraki yıllarda daha da artmasına neden olmuştur. Bidat ehli bu bidatleri ortaya koyarken hep güzel bir bidat olduğunu savunmuşlar ve ehl-i sünnetin durun ne yapıyorsunuz dinde böyle bir şey yok bunu yapmayın dediğinde ise sen kim oluyorsun da koskoca mevlana’ya dil uzatıyorsun sen sapıksın evliyaya dil uzatıyorsun gibi ifadeler ile ithamlar etmişlerdir. Oysa yapılan bu bidatin savunucuları yapılan fiilin Allah ve Resülünün emirlerine uymayarak onlara karşı çıkmak olduğunu, isyan etmek olduğunu idrak edememektedirler. Günümüzde semazenlerin yaptığı bu bidat iyice çığırından çıkarak çeşitli kültür etkinliklerine, düğünlere, sünnet merasimlerine ve Turizm alanında düzenlenen gösterilere renk katan bir aksesuar haline gelmiştir. Bu bidati savunanlar naasları tahrif ederek Allah ve Resulünü kızdırmaktan korkmayıp, yapmayın, bırakın bu bidatleri diyenleri evliya düşmanı olarak görmektedirler.
   2- Bazı tarikatlar zikir esnasında şişleme merasimi yapmakta ve bu davranışı da zikrin bir parçasıymış gibi göstermektedirler. Bu sapık davranışlarının dinde hiçbir delili bulunmamaktadır. Ancak bu insanlar peşinden gittikleri bazı insanların rüyalarını ve çeşitli vehimlerini delil kabul ederek bu bidatleri işlemektedirler. Bu olağan üstü işlerin insanların islam’a girmelerini sağlayacağı iman edenlerin imanını artıracağı inancını taşımaktadırlar. Oysa onların yaptığının daha fazlasını hinduizm ve bazı sapık din mensupları da yapabilmektedir. Ayrıca bu görüntüleri görenler bırakın hayranlıkla bakmayı ve etkilenmeyi, dehşete kapılmaktadırlar. Tevhidi, kuran ve sünneti bilen birisi için yeterince olağan üstü mucize vardır. Ayrıca peygamberimiz ve ashabından ve onlardan sonraki nesilden hiç birinden böyle şişlemeli, kılıçlı, kafasına, sağına soluna bir şeyler saplamalı zikir yaptıklarına dair bir sünnet rivayet edilmemiştir. O halde soruyorum hani resululah’a tabi oluyordunuz, hani onun sünnetinden kıl kadar sapmıyordunuz. Ne için sünnette olmayan şeyleri yapıyorsunuz. Rabbimizin Resulullah’a uymamız konusundaki uyarılarını burada bir kez daha hatırlatalım.
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
   “Kim Peygambere itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz zaten seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermedik.”[10]
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
   “De ki: eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah (kullarının) günahları(nı) bağışlayandır, merhamet edendir.”[11]
وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
    “Peygamber size ne verdi ise onu alın, neyi de yasakladı ise ondan sakının. Allah’tan korkun, çünkü Allah, azabı çok çetin olandır.”[12]  Buyuruluyor.
    3- Bazı tarikatların çeşitli sayısal düzenlemeler yaparak ve bazı kademelerine de makamlar koyarak zikri sınıflandırmaları, Örneğin bazılarında; 500 – 1000 – 5000 – ve yüz bine varan zikri çektikten sonra kelime-i Tevhit zikri çekebilirsiniz. Tahminen yüz bin gibi bir rakam kadar “Allah” zikri ile meşgul olmak bir insanın günde en az 5-6 saatini alır. Böyle bir metodu peygamberimiz (s.a.v.)’de göremiyoruz. O hiçbir sahabesini bu tip terbiye metotlarıyla terbiye etmemiştir.  Peygamberimiz ve Ashabı tek başına mücerred bir mana ifade etmeyen “Allah” zikri ile değil Sübhanallah, Elhamdulillah ve Allahu Ekber, Sübühanallahi ve bi Hamdihi, Lâ havle ve Lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim, Lâ ilâhe illallâhu vahdehu Lâ şerike leh lehul mulku ve lehul hamd’u ve huve alâ kulli şeyin kadir. Gibi zikirlerle meşgul olmuşlardır. Onların hayatını incelediğimizde kuranla çok meşgul olduklarını görmekteyiz. Ayrıca En büyük zikir Kuran’dır. Yıllarca tarikatın içinde bulunan  Kuran’ı doğru dürüst okumayı dahi bilmeyen insanların öncelikle Kuran’ı öğrenmesi ve zikretmesi gerekir. Müslümanlar Dünyanın bir çok bölgesinde ezilirken, tecavüze uğrarken her türlü sıkıntıya duçar olmuşken geçip bir köşede 1 milyon kere, 10 milyon kere “Allah” diye zikir çekseniz bile, eğer Tevhidi bir imanı kalbinize yerleştirememişseniz müminler için hiçbir şey yapmıyorsanız bu zikrin çok fazla bir faydası olmaz. Kafirlerin ekonomik, Teknolojik ve askeri alanda Müslümanların kat, kat üstünde olduğu bir dönemde Müslüman’ın zikri (virdi) ilim olmalı, çalışmak ve her alanda güçlenmek için çaba göstermek olmalıdır. Günün şartlarında yapılabilecek en büyük zikir budur.
    Bu şekilde zikirle meşgul olurken dünyadan habersiz bir şekilde yaşayanların hali: malını mülkünü çalmak üzere evine hırsız giren ve bununla da kalmayıp ırzına namusuna yönelen hırsızı durdurmak yerine evin başka bir köşesinde zikirle meşgul olan adamın haline benzemektedir. Dünyanın bir çok bölgesinde ve hatta kendi yaşadığımız bölgelerde Müslümanlar sıkıntı içerisinde yaşamaktadır. Müslümanların bu zilletten kurtulması için her türlü çabayı ve çalışmayı göstermeksizin bir köşede zikirle meşgul olanlar bununla oyalanadursun bu arada kafirler her türlü alanda teknolojik gelişmelerde bulunmaktadır. Bu nedenle Müslümanlar ile kafirler arasında büyük bir güç farkı meydana gelmiştir.
    Zikri Peygamberin yapmadığı şekilde yapanlara misal olması bakımından şu hadise ne kadar çarpıcıdır.  
   Biz İbni Mes’ud’un kapısında oturuyorduk vakit akşam ile yatsı arası idi Ebu Musa İbni Mes’ud’a gelerek “dışarı çık ey Eba Abdirrahman” dedi ibni mes’ud dışarı çıktı Ebu Musa’ya seni bu saat de kapıma getiren nedir dedi Ebu Musa Allah’ yemin ederim ki ben bir durumla karşılaştım o beni korkuttu inşallah hayırdır dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü “ mescidde bir topluluk gördüm içlerinden birisi şu kadar  Sübhanallah  şu kadar Elhamdulillah deyin diyordu bunun üzerine Abdullah gitti bizde beraberinde gittik onların yanına vardı ve “ siz nede çabuk sapıttınız halbuki Muhammed’in ashabı diridir, hanımları da daha yaşlanmadı peygamberin elbiseleri ve yemek kapları daha bozulmadı, siz oturup günahlarınızı sayın ben iyiliklerinizin Allah tarafından sayılacağına kefilim dedi” [13]
   “Siz bid’at olan bir şeye öncülük ediyorsunuz eğer bu yaptığınız bid’at değilse “Muhammed sapıklık içindedir” demek gerekir demiş. Abdullah b.utbe b. Erkad  “Ey ibni Mes’ud ben Allah’tan af talep ediyorum yaptığımdan pişman oldum demiş ve dağılmışlar” [14]
   Bu hadisede sahabenin zikir yapılmasına değil, onun yapılış şekline nasıl karşı çıktığını görüyoruz. Çünkü böyle olmasaydı o zaman şöyle derdi; nasılsa sonuçta Allah’ın zikriyle meşguller bunda ne sakınca olabilir ki. Ama böyle demiyor şiddetle karşı çıkıyor, onları uyarıyor ve onlarda tövbe edip dağılıyorlar. Oysa günümüz bidatçileri yapılan uyarıları bir türlü dikkate almayarak uydurdukları bidatlere Kuran ve sünnetten sündürerek tevil edip, delil bulmaya çalışıyorlar.                                             
   4- Bazı guruplar tarafından oluşturulan zikir meclislerinde yapılan zikirlerin ölmüş bir takım zat’lara hediye edilerek onların ruhaniyetinden yardım talep etmek dinde olmayan uygulamalardır.
وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللَََّهِ مَنْ لاَيَسْتَجيبُ لَهُ اِلى يَوْمِ الْقِيمَةِ وَهُمْ عَنْ دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ (5) وَاِذَا حُشِرَ
النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ اَعْدَاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرينَ (6)
     “Allah’ın yakınından kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek kimseleri çağırandan daha sapık kimdir? Oysa ki bunlar onların çağrısının farkında değillerdir.”
     “O insanlar bir araya getirildiği gün, bunlar onlara düşman olacak, onlara kulluk ettiklerini kabul etmeyeceklerdir.” [15]
وَالَّذينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه لَا يَسْتَطيعُونَ نَصْرَكُمْ وَلاَ اَنْفُسَهُمْ  يَنْصُرُونَ (197)
       “Onun yakınından çağırdıklarınız kendilerine yardım edemezler ki size yardım etsinler” [16]
      Böyle zikir meclislerinde Allah’tan başkasından yardım isteyenler, bu meclis üzerine Allah’ın Rahmetini değil ancak gazabını indirir. Bu hususta sahabenin hayatına baktığımızda hiç birisinin peygamberimizin ruhaniyetinden yardım talep etmediklerini ve himmet beklemediklerini görüyoruz.  Bu şirki işleyenler haddi aşarak takvada sahabeyi bile geride bırakmışlardır. Şimdi bu bidatçilere soruyoruz Resulullah’ın sünnetine uyuyorsanız bu davranış onun sahabesinde yok o halde bundan sonra bu şirki ve bidatleri terk edersiniz değil mi?  
    5- Bazı guruplar örtü altına girerek ve dili üst damağa yapıştırıp yaptıkları tefekkürü “hafi zikir” olarak kabul etmektedir halbuki zikir olabilmesi için kısık da olsa ses çıkması gerekir. Sessiz olarak yapılan bu zikir şeklinin Nakşibendi tarikatı tarafından Hz. Ebu Bekir (r.a.)’e kadar dayandırılmasının ve bu zikrin mağarada Peygamberimiz tarafından Hz. Ebu Bekir (r.a.)’e öğretildiği şeklindeki nakillerin aslı bulunmamaktadır. Düşmanın peşlerinde olması nedeniyle Peygamberimiz için endişelenen Ebu Bekir (r.a.)’e Peygamberimiz şöyle söylemiştir; “Ey Ebu Bekir korkma Allah bizimle beraberdir “[17], “Üçüncüleri Allah olan iki kişi için seni üzen şey ne olabilir ?”dedi. [18]
    Peygamberimiz Hz Ebu Bekir (r.a.)’e bak! şimdi sana bir zikir öğreteceğim bu çok faziletli bir zikir diyerek dilini üst damağına yapıştır sonrada içinden Allah diyerek zikret, gibi bir zikir tarifinde bulunmamıştır. Ayrıca Peygamberimiz ve sahabeden bir örtü altına girerek yapılan bir zikir şekli görülmemiştir ve dolayısıyla bidattir.
    Bidatçiler ve onların taklitçileri bize hep şunu söylerler: Şahı Nakşıbendi anlamadı da siz mi anladınız? İmam Rabbani bilmiyor da siz mi biliyorsunuz? Mevlana’ya bidatçi mi diyorsun? Evliyaya dil mi uzatıyorsun? Yada  o kadar profesör anlamadı da sen mi anladın.
    Bizde onlara soruyoruz: Bu dini Sahabe anlamadı da Şahı Nakşibendi mi daha iyi anladı? Ebu Bekir’ler Hz Ömer’ler, Hz. Ali’ler anlamadı da İmam Rabbani mi daha iyi anladı? Yada Sahabe anlamadı da o profesörleriniz mi daha iyi anladı? Yapmayın Allah aşkına bırakın bu bidatleri ve Allahın gazabından sakının. Bu bizim size yapmış olduğumuz bir tebliğdir. Ve Rabbimiz şahit olsun ki biz sizi uyardık. Hidayet ancak Allah’tandır.
    Peygamberimizin yapmış olduğu bütün zikirleri hakkında daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenler İmam Nevevi’nin Ezkar ismiyle ünlü eserine baktıklarında yeterince bilgi sahibi olabilirler.
 
    Ebu Muhammed Musab Köylüoğlu
 

[1]Al-i İmran 3/191
[2]Nur 24/37
[3] Rad 13/28
[4]Araf 7/205
[5]Enfal 8/45
[6] Tirmizi- İbni Mace
[7] Müslim
[8] Müslim
[9] Tirmizi
[10]Nisâ Sûresi: 80
[11]Âl-i İmrân Sûresi: 31
[12]Haşr Sûresi: 7
[13] Abdullah ibni seleme – Heysemi – H.sahabe
[14] Ebul bahteri-Taberani- H.sahabe
[15] Ahkaf 46/5-6
[16]Araf 7/197
[17]Bidaye III/180- Hakim
[18]Buhari-Müslim

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.