ÖVÜLME VE TEKEBBÜR

  İslam’ın özünün özüne tâbî olduklarını, İslam’ın batınını yaşadıklarını ve bu doğrultuda nefisle mücadele yaptıklarını söyleyen, kamil insan olma yolunda bir takım terbiye metotları kullanan tasavvuf erbabının Kuran ve sünnete ne derece uyduğu bir tarafa,bu yolun mensuplarının bazılarına kazandırdıkları arasında tekebbürün olduğu gayet açık bir şekilde görülecektir.
    Mürşit, mürit ilişkisi öyle bir temel üzerine kurulmuştur ki; Mürşit olağan üstü bir varlık, mürit ise onun yolunda köle,fakir ve aciz bir varlıktır.(hatta mürit kendi nefsini bir tezek gibi görmelidir) .Müritler hep mürşitlerini örnek aldıklarını söylerler ama mürşidinin seviyesine gelen bir elin parmakları kadardır. Ayrıca “biz kimiz ki” edebiyatı ile onun gibi olmak için pek de gayret göstermezler ve mürşidleri onların kurtuluşu için yeterlidir.
    Tasavvufta bazı mertebeler vardır. Bu mertebelere varanlar hep kendinden aşağıdakilere burun kıvırırlar, tevazu kazanacakları yerde bir tekebbürün içerisine girerek sofuluk taslayıp, diğer insanları beğenmezler. Bid’at ve hurafelerin dolduğu bu topluluklar nefislerini öldürdüklerini iddia ediyorlar ancak kendilerine yapılan olağan üstü övgü dolu söylemlerin önüne de geçmiyorlar.
    Aşırı tevazu da aslında tekebbürün değişik bir versiyonudur. Şöyle ki; sıradan insanların yanında herhangi bir tavrını değiştirmeyen birisi kendi tarikatı ve kendi gurubu içinde değişik söylemler ve tavırlar içerisine giriyorsa aşırı alçak gönüllü, edepli gösterişler yapıyorsa, aşırı tevazu gösteriyorsa bu aslında bir tekebbürdür. Çünkü burada bilinçaltında ne kadar edepli, ne kadar derin bir derviş olduğu izlenimini verme isteği vardır.

    Birazcık namaz kılan, zikir yapan ve birkaç kelime de kulaktan dolma bilgi edinen hemen bir tekebbürün içine girer ve kendisinde olağan üstü hallerin zuhur etmesini ister. Çünkü insanlara sunulan kamil Müslüman modeli olağan üstü ,esrarengiz hallere sahip birisi olarak tanıtıldığı için bu yola talip olanlar bu hallerin kendisinde olmasını ister ve bunu evliyalığın bir sonucu olduğunu, Kamil Müslüman’ın bunlarla olunabileceğini zannetmektedir.
    Halbuki ideal Müslüman’a Peygamberin yaptıklarını yapmak, onun ahlakı ile ahlaklanmak yeterlidir. Zaten böyle bir ahlâka sahip olmak büyük bir meziyettir.
    Allah (c.c.) büyüklenenleri ve övünenleri sevmez;
    ” Ve insanlara avurdunu şişirme, ve yeryüzünde çalımla yürüme, şüphe yok ki, Allah hiçbir böbürleneni, öğüneni sevmez.” Al-i İmran 3/18
 .
.
Mus’ab KÖYLÜOĞLU

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.