DİNİN ÖRFİLEŞMESİ, ALIŞKANLIKLAR VE ETKİLEŞİM

  Bir toplumun yapısını oluşturan en önemli faktör dindir. Dinin toplum kültürü üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. Dinin, ölçülerini belirlediği hayat tarzı insanların her türlü davranışı üzerinde etkilidir. Müslüman toplumlarda da İslam dininin belirlediği çerçeveler doğrultusunda kültürel yapı şekillenmiştir. Bir çok ırktan oluşan İslam toplumu ayrı ayrı bölgelerde bulunmalarına rağmen ortak payda olan İslam dini nedeniyle kültürel yapıda çok büyük benzerlikler arz etmektedir. İslam bütünüyle bir hayat tarzı olduğu için hayat bulduğu toplumların yeme, içme, giyme, eğlenme, kısaca her şeyini kendi kriterleri doğrultusunda şekillendirir.
   Alışkanlıklar da insanların her çağ ve her döneminde farklı farklı şekil bulmuştur. İnsanlığın ilk dönemindeki alışkanlıkları ile günümüzdeki alışkanlıkları aynı değildir. Alışkanlık önceden beri yapıla gelen davranışların devamlılığı ile ve zamanla normal bir hal’miş gibi yerleşir. İnsanların alışkanlıklarının oluşmasında aile ve toplum kültürünün büyük bir etkisi vardır. Öncelikle aile ve daha sonra da toplumdaki yaşayış şekli, ilişkiler, giyim, kuşam, davranış biçimleri v.s. alışkanlıkların oluşmasında yön tayin edicidir. İnsanlar inancının şekillendirdiği hayat tarzını zamanla alışkanlık haline getirerek hayatına yerleştirir. Doğru, yanlış, iyi, kötü kavramları inancına göre anlam kazanır. Müslüman toplumların alışkanlıklarını da  büyük ölçüde İslam dininin şekillendirdiği hayat tarzı oluşturmuştur. İslam’ın kazandırdığı alışkanlıklar huzurun ve mutluluğun yegane sebebi olmuştur. Ancak İslam’ın hakikatinden uzaklaşan Müslümanlar güzel alışkanlıklarından da uzaklaşmışlardır.
    İnsan yapısında olan bir faktörde etkileşimdir. İnsanı yaşadığı aile ortamı ve toplum etkiler. Çünkü toplumun genelinin hayat tarzı bir gün gelir diğerlerini de etkiler.
    Yaşadığımız toplumdaki örf ve adet bir anda meydana gelmemiştir zamanla kabul görmüştür. Örneğin; bir zamanlar Anadolu kadını dimi ve çar gibi kıyafetler giyerdi. Bu kıyafet o zaman ki toplum kadınlarının genelinin kıyafet şekliydi. Bunun dışında bir kıyafetle dolaşmak ayıplama ve dışlamaya neden olurdu. Ancak bu kıyafet şeklini o dönemin içinden alıp, bu günkü toplum içerisine koyduğumuzda artık toplum tarafından kabul edilmez bir alışkanlık haline geldiğini görürüz.
    Bir zamanlar; bırakın kadınları, edep sahibi erkeklerin bile dar bir kıyafet giymesi döş bağır açık gezmesi pek mümkün değildi. Kadınların bu günkü gibi adeta çırılçıplak giyinmeleri, bu kadar cüretkar bir şekilde tahrik edici olmaları bir zamanlar namuslu insanların, ve namusu uğrunda her şeyini feda etmeyi göze alabilecek insanların asla kabul edebileceği bir şey değildi. Ancak bu gün alışkanlıkların zaman içerisinde değişmesiyle bu kıyafetler sıradan bir örf haline gelmiştir.
    Globalleşen dünyada toplumların iç içe girmeleri Müslümanların bütün değerlerini yitirmelerine kendi öz kimliğinden, alışkanlıklarından uzaklaşmalarına neden olmuştur. Her türlü ulaşımın hızlanması, gayri Müslimlerin turistik faaliyetlerle Müslümanlar içerisine karışması, televizyon ve sinema faaliyetlerinin kasıtlı ve planlı olarak Müslümanlara ait olmayan hayat tarzını yıllardır vizyonda tutmaları nedeni ile Müslümanlar Hıristiyan ve Yahudilerin inanç ve yaşayış biçimine alışmıştır. 
    Zamanla gayri Müslimlerin özenilen hayat tarzının iyice kabul görmesiyle artık Müslümanlar onlar gibi iman etmeye de başlamış ve âdeta onlarla bütünleşmişlerdir. Dinimizin yasakladığı, Müslümanlara ait olmayan doğru, yanlış kavramları örf, adet ve yaşam biçimi gayet normal bir şeymiş gibi kabul edilir hale gelmiştir. İçki, kumar, zina, faiz, kadınların uygunsuz kıyafetlerle  sokaklarda dolaşmaları, insanların sadece kendileri için yaşamaları, güvensizlik, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin çok zayıflaması toplumun genelinin alışkanlıkları haline gelmiş ve sonunda da özenilen gayri Müslimler gibi yaşanılır hale gelinmiştir.
    İslam’dan uzaklaşma ile gayri İslam’i toplumlardan etkilenen Müslüman toplumlar bütün bozulma ve asimilasyona rağmen hâlâ bazı değerlerini muhafaza etmektedir. Bunun nedeni de dinin etkisiyle yerleşen hayat tarzının örfileşmesidir. Dinin emirleri sırf Allah(c.c.) istediği için değil toplumun kültürel değerleri gibi kabul edildiğinden örfen uygulanır hale gelmiştir.
    Örneğin; sünnet merasimleri dini boyutundan uzaklaşarak sadece fıtri yönüyle uygulanmakta, başörtüsü takanların büyük çoğunluğu toplumun psikolojik baskısı yada koca baskısı ve el ne der gibi nedenlerle başlarını örtmektedir. Kurban kesenlerin bir kısmı gücü olmadığı halde kendini zorlayarak, sırf Allah için kurban kesmekten ziyade kapısında kurban kesilmedi yada çocukları yerinmesin diye kurban kesmektedir.
   Son dönemlerde Müslümanların düğünlerinin de gayri Müslimlerin düğünlerine ne kadar benzediğini ve alışkanlıklarımızın nasılda değiştiğini görmekteyiz.
   Başka bir örnek verelim; İslam’a düşman olup ta daha şeriatten haberi olmayanların Allah’ın selamını kullanmaları bu davranışın örfen yapılan uygulamalardan olduğunu ortaya koyuyor. Kurban kesenlerin üzerine kurban kesme ibadeti düşsün, düşmesin “el ne der” düşüncesiyle kurban kesmeleri bu olayında örfileştiğini göstermektedir. Dinden, imandan ve namazdan haberi olmayan kadınlar bilincinde olmadıkları halde ya koca yada örfi baskı nedeniyle başlarını örtmektedirler. Yani aslında bu kapanma imanlarının gereği değil örfen giyilen bir kıyafet şeklinin giyilmiş olmasıdır. Bunun gibi örnekler dinin emirlerinin imanın gereği olarak değil, örfen uygulanır hale geldiğini ortaya koymaktadır.
    İslam’dan uzaklaşmanın neticesinde İslam dışı kültürlerin etkisinde kalan Müslümanların örf, adet ve alışkanlıkları da değişmiştir.
    Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki;
    “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa oda onlardan birisi olur.” [1]
    Bu konuda sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; Müslümanların uzunca bir tarih süzgecinden geçerken uğradıkları değişim sürecindeki yanlış itikat, bidat ve hurafelerle dolu hayat tarzının etkisini kısa bir zaman diliminde Müslümanlar içerisinden söküp atmak ve bu hastalıkları tedavi etmek mümkün değildir. Bu hastalıklardan kurtulmak için bütün tepki ve kötü ithamlara göğüs gerecek, hiçbir kınayıcının kınamasından yılmayacak dava adamlarına ihtiyaç bulunmaktadır.
 .
 Mus’ab KÖYLÜOĞLU
.
.
 


[1] Ebu Davut-Kitabul libas bölümü 3512 no lu hadis

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.