KADER’E İMAN ETMELİ VE SALİH AMELLERE SARILMALI

  Allah (c.c.) insanları ve cinleri kendisine kulluk etmek için yaratmış ve şöyle buyurmuştur:
   “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” Mülk 67/2
  Rabbimiz insanlara iki yol göstermiştir. Her şeyin yaratıcısı o’dur. Her iki yolu yaratan da odur. İnsanlardan kimisi cennete giden hidayet yolunu kimi de cehenneme giden dalalet yolunu tercih ederler. Rabbimiz cennete götürecek amelleri işleyenlerden razı olur. Cehennemlik ameller işleyenlerden de razı olmaz. Her iki yolda da tercih hakkını insanlara bırakmıştır. Aksi halde imtihanın bir manası olmazdı.
   “De ki: “Ey insanlar, size Rabbinizden gerçek (Kur’an) gelmiştir. Artık kim doğru yola girerse, ancak kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizden sorumlu değilim.” Yunus 10/108
   “Allah’ın izni olmaksızın hiç bir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz.” Al-i İmran 3/145
   İnsanların tercih etme iradeleri vardır çünkü ayette şöyle buyruluyor.
   “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” Ahzab 36
   Demek ki insanların seçme hakkı vardr. Şu imtihan olduğumuz dünya da kim ki kurtulanlardan olmak istiyorsa tercihlerini Allah’ın ve resulünün emirlerine göre yapmak zorundadır. Bunun dışında tercih yapanlar doğru yoldan sapmış olurlar.
    Hazreti Âli (r.a.) şöyle anlattı:
   Biz bir defasında Bâki-ül Garkad mezarlığında bir cenâzede bulunduk. Rasûlullah (s.a.s.) yanımıza gelip oturdu. Biz de etrafına oturduk. Rasûlullah’ın beraberinde bir âsâ vardı. Rasûlullah başını eğdi ve düşünceli bir halde elindeki âsâ ile yere vurup dürtüştürmeye, çizgiler ve izler meydana getirmeye başladı. Sonra: “Sizden hiçbir kişi ve yaratılmış hiçbir nefis müstesna olmamak üzere, muhakkak cennetteki ve cehennemdeki yerine Allah yazmıştır! Ve herkesin şakî veya saîd olduğu muhakkak yazılmıştır!” Buyurdu.
   Bunun üzerine sahabîlerden bir kimse şöyle sordu:
   Ya Rasûlullah, öyle ise bizler âmeli terk edip, bu yazımız üzerine kalalım mı? Rasûlullah şöyle buyurdu:
   Saîd olan kimse, saadet ehlinin ameline ulaşacaktır. Şakî olan kimse de, şekâvet ehlinin ameline ulaşacaktır. Sizler amel edip çalışın! Çünkü herkese kolaylaştırılmıştır! Said olan Saadet ehlinin ameline kolaylaştırılır, şakî olan da şekâvet ehlinin ameline kolaylaştırılır.
   Sonra Rasûlullah şu âyetleri okudu:
   “Bundan sonra kim verir ve sakınırsa, O en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Ama kim cimrilik eder, kendisini müstağni görür en güzeli olan da yalan sayarsa, biz de onu en güç olan için hazırlayacağız” (Leyl: 5 – 10) Müslim, Kader, 46-2647
   Abdullah bin Ömer (r.a.)’dan rivayet edilmiştir:
   Ömer (r.a.): Yâ Rasûlullah. Yapmakta olduğumuz işin, yeni oluşan bir iş, veya bir başlangıç mı olduğu; yoksa önceden tamamlanan bir işte mi çalıştığımız kanaatindesin?
   Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
   Ey Hattaboğlu, önceden tamamlanan bir işte! Herkes kolaylıkla başaracaktır! Ne var ki saadet ehlinden olan saadet için çalışacak; şekâvet ehlinden olan da şekâvet için çalışacaktır! Tirmizi, Kader, 33/2135
   Ali (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber olduğumuz bir sırada elindeki değnekle yeri eşelerken birden bire başını göğe kaldırdı ve şöyle buyurdu: “Hiçbir kimse yoktur ki Cennet’teki yeri ve Cehennem’deki yeri bilinmemiş olsun Vekî’: Takdir edilmemiş olsun diyor.” Ashab: “Ey Allah’ın Rasûlü! O halde işi oluruna bırakıp Allah’a tevekkül mü? Edelim” deyince: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Hayır çalışıp çabalayın herkes yaratıldığı şeyi kolaylıkla başaracaktır.” (Buhârî, Cenaiz: 27; Müslim, Kader: 17)
   Zeyd bin Sâbit (r.a.) şöyle dedi: Ben Rasûlullah (s.a.s.)’den duydum şöyle buyurdu:
   Eğer Allah sahibi olduğu göklerin halkını ve yerin halkını azâblandırsa idi, onlara zulmetmeden azâb vermiş olurdu!
   Eğer, onlara merhamet etse idi, Allah’ın rahmeti onlar için, kendileri için işledikleri amellerinin karşılığından daha hayırlı olurdu.
   Ve eğer senin, Uhud Dağı kadar altının olup, hepsini Allah yolunda harcamış olsaydın; Sen, kaderin hepsine inanmadıkça ve senin başına gelmiş olan şeylerin gelmemesinin mümkün olmadığını; ve başına gelmemiş olan şeylerin de gelmesine imkân olmadığını bilmedikçe (kabul olmazdı). Kezâ anlatılan bu inançtan başka bir akîde üzerine ölürsen şüphesiz cehenneme gireceğini kesin olarak bilmedikçe, senden kabul edilmezdi. (İbn-i Mâce-Mukaddime)
   Rabbimiz her şeyi ana kitapta yazmıştır. Ama biz yazıldığı için yaşamıyoruz. Allah’ın ilmi her şeyi ve zamanı kuşattığı için evveli ve ahiri yazmıştır.
   “Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.” Neml 27/75
   “Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.” Hadid 57/22
   “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.” Hud 11/6
   “Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.” En’am 6/59 
   Ayrıca kader hakkında hakkında çok fazla konuşmak doğru değildir. Bu hususta peygamberimiz dahi bir yere kadar konuşmuş ve daha sonra susmuştur. O halde bizde bu hususta çok fazla ileri gidemeyiz. Bu husus iman ve teslimiyet gerektirmektedir.
  Kaderin bir ilâhî sır oluşunu ve insanlar tarafından gerçek anlamda çözülmesinin imkânsızlığını göz önünde bulunduran Hz. Peygamber kader konusunu tartışan ashabını uyarmıştır.
   Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Kader konusunda birbirimizle münakaşa etmekte iken Rasûlullah (s.a.v.) üzerimize çıkageldi o kadar kızdı ki yüzü kızardı yanaklarından sanki kan fışkıracaktı, sonra şöyle buyurdu: “Size bu konuda münakaşa mı emredildi yoksa ben bu konular için mi? gönderildim. Sizden önceki toplumlar bu konuda münakaşa ettikleri için helak olup gittiler. Bu konuda münakaşa etmemenizi istiyorum bu konuda münakaşa etmemenizi istiyorum.” Tirmizi, kader, 33/2133
   Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Kureyş müşrikleri Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına gelerek kader konusunda tartışmaya girdiler de şu ayetler nazil oldu: “Yüzükoyun ateşe sürüklenecekleri o gün onlara şöyle denilecek: Cehennem ateşinin yakışını tadın bakalım şüphesiz biz her şeyi belli bir plan ve ölçüye göre yarattık.” (Kamer Sûresi: 48-49) (Müslim, Kader: 4; İbn Mâce, Mukadiime: 10)
.
Musab Köylüoğlu
Bu yazı daha önce counter kişi tarafından okundu.

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.