DÜNYA VE AHİRET DENGESİ

 
       
İslam’ı anlayan ve yaşayan ilk Müslümanlar onu hayatın bütün alanlarında tatbik ediyorlardı. Evlerindeki hallerinden ticari ve sosyal ilişkilerine kadar her türlü konuda Allah’ın ve Resulünün emirleri onlar için bir hayat tarzı teşkil ediyordu. Hayatlarını bu emirler doğrultusunda şekillendiriyorlardı. Resulullah (s.a.v.) dünya ahiret dengesini mükemmel bir çizgide tutmuştu. Bununla beraber İslam büyük zaferler kazanarak ilerledi. O ashabının her şeyini düzene sokarak dünya ve ahiret işleri için onları eğitti.İslam onların hayatının her alanında müdâhil olmuştu. Ancak ilk Müslümanlardan sonra bu denge bozuldu.
        Kimileri tamamen ahirete yönelerek dünyayı, kimileride tamamen dünyaya yönelip ahireti unuttu.
        Ahiret’e yönelenler dünyanın ahiretin tarlası olduğu düşüncesinden ve dünyada yapılacak olan işlerin hayırlı olması halinde ahiret içinde fayda sağlayacağı gerçeğinden uzaklaştı.
         Mesela elektriği bulan bir insan bu hizmeti ile bütün insanlığın faydasına bir iş yapmıştır. Ayrıca Rabbinin de rızasını umarsa o insan hem dünya için çalışıp maddiyatını kazanacak hem de hayırlı bir iş yaptığı için Allah’ın (c.c.) rızasını kazanarak ahireti içinde çalışmış olacaktır.
Bu mesele maalesef iyi anlaşılamadığı için Müslümanlar dünyadan elini eteğini çekmiş ve ahiretine yönelmiştir.Aslında ona da tam olarak  yöneldiğimiz söylenemez.
          Çağımızda teknolojik gelişmeler büyük oranda gayri Müslimler tarafından gerçekleştirildiğinden  Müslümanlarla gayri Müslimler arasındaki güç farkı her geçen gün daha da büyümektedir.
          Gayri Müslimler onların dinine girmedikçe bize dost olmayacağını onların Müslümanlara ne kadar kin dolu olduklarını Cenab’ı Hak (c.c.) bize bildiriyor;          
        “Ey iman edenler, siz Müslümanlardan başkasını dost edinmeyin.  Çünkü onlar size şer ve fesat çıkarmada ellerinden geleni geri bırakmazlar.  Daima sizin sıkıntıya düşmenizi isterler.  Size olan düşmanlıkları, zaten ağızlarından taşıp meydana çıkmıştır.Kalplerinin gizlediği düşmanlık ise daha fazladır. Eğer aklınızı kullanırsanız, ayetlerimizi size iyice açıkladık.”[1]    
         Gayri Müslimler en mukaddes değerlerimize  el uzatıyor ve biz kendimizi savunamıyoruz. Bu şartlar devam ettiği müddetçe de Müslümanlar ezilmeye, garip olmaya ve ikinci sınıf insan muamelesi görmeye devam edecektir.
           Dünya toprakları üzerinde zulüm görmeyen yada kafirlerin tehdidi altında olmayan Müslüman devlet bulunmamaktadır. Filistin de, Çeçenistan da, Afganistan da, Türkistan da, Tayland da ve dünyanın bir çok bölgesinde Müslümanlar kafirler tarafından insanlık dışı işkencelere, tecavüzlere maruz kalmakta ve diğer Müslümanlar onlara acımaktan başka bir şey yapamamakta sadece seyretmektedir.
          Yıllardır bu acılar dinmedi ve bu akılla gittiğimiz sürece de dinmeyecek. Bütün bunlar karşısında bu acıları hissetmeyen âdetâ uyuşturu merkezi olan yerlerde yaptıkları sohbetlerle, kıldıkları namazla, yaptıkları zikirlerle kendini bir şey zanneden biz Müslümanlar bunların hesabını Allah’a nasıl verecektir.
          Bir Müslüman düşünün ki düşman evine girmiş,namusuna el uzatmış, çocuklarını, anasını, bacısını öldürmüş, yapılabilecek en kötü işkenceleri yapmış ve kardeşi de eli kolu bağlı geçmiş köşede ağlayıp sızlayıp duruyor. Hatta bazıları bir şeyler yapmayı bırakın  düşman ile işbirliği bile yapıyor, ona yardımcı oluyor. Böyle bir kardeşlik olabilir mi?
          Şer güçleri yüz yıllardır planladıkları tezgahlarla Müslümanlara kendi kanunlarını uygulatmakta, menfaatleri doğrultusunda hareket eden uşaklarına da demokrasi ambalajı içinde sundukları komünistlik ve diktatörlükle Müslümanları yönettirmektedir. Bu diktatörler Müslümanların eğitim özgürlüğünü kısıtlamakta ve uyanışı engellemektedir.
 
 
Mus'ab KÖYLÜOĞLU

[1] Al-i İmran 3/ 118
Bu yazı daha önce counter kişi tarafından okundu.

0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.