ALLAH GÖKTEDİR VE ARŞI ÜZERE İSTİVA ETMİŞTİR.


KONUYLA İLGİLİ BAZI AYETLER
“ Pâk söz ona yükselir, güzel ameli de O yükseltir” Fatır 35/10
“Emin mi oldunuz o gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir rüzgar göndermesinden?” Mülk 67/17
"Sonra bütün bu işler, sizin hesabınıza göre bin yıl tutan bir günde Ona yükselir." Secde 32/5
“Muhakkak ki. Rabbiniz o Allah Teâlâ'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istiva buyurdu.” Yunus 10/3 – Araf 7/54 - Rad 13/2
“ Ve Firavun dedi ki: Ey Hâman!. Benim için bir yüksek köşk yap, Belki, ben yollara ulaşırım. Göklerin yollarına ererim de Mûsa'nın Allah'ını görürüm ve şüphe yok ki, ben O'nu bir yalancı sanıyorum.” Mü’min 40/36-37
"Melekler ve Rûh, Onun Arşına; miktarı elli bin sene olan bir günde yükselirler." Mearic 70/4
“Rahman arş’a istiva etti” Taha 20/5
“o (Kur’an) Hakîm ve Hamîd tarafından indirilmiştir.” Fussilet 41/42
“ En üstte olan Rabbini adını tesbih et” A’la 87/1
“Deki: Kur-an’ı Ruhul Kudüs (Cebrail) Rabbinin katında indirmiştir.” Nahl 16/102
“Üstlerinde olan Rablerinden korkarlar.” Nahl 16/50
 
        KONUYLA İLGİLİ BAZI HADİSİ ŞERİFLER
        1- Rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.) İsra ve Miraç hakkında ashabına haber verdiği hadisi şerifte uzunca geçen olaylardan bahsetmektedir. Ancak konumuzla ilgili olan kısmı:
        a) Burak adında bir binit ile göğe yükselmesi ve Cebrail (a.s.) ile birlikte âli makamlara çıkmak üzere merdivene bindirildiğini ve onunla birlikte yükseldiğini sırasıyla dünya semasına, oradan birinci, ikinci, üçüncü derken yedinci kat gökten sonra sidre-i münteheya çıktığını haber vermiştir.
        b) Kendisine ikramda bulunulduktan sonra 50 vakit namaz emredildiğini, dönerkende Musa (a.s.)’a uğradığını ve onunda ne ile emrolundun? diye sorduğunu ve kendisinin de 50 vakit namazla emrolundum demesi üzerine Musa (a.s.) “her gün 50 vakit namaza ümmetinin gücü yetmez.” dediğini ve tekrar Rabbine müracaat ettiğini dönüşte tekrar Musa (a.s.)’a uğraması ve bu gelip gitmeler neticesinde namazın 5 vakte indirilmesi hadisesi. [1]
        2- “Gökte olanın emini olduğum halde bana güvenmeyecek misiniz? Bana göğün haberleri sabah akşam gelir.” [2]
        3- “Ey gökte olan Allah, Ey Rabbim, ismin mukaddestir. Emrin ve işin gökte ve yerdedir.Rahmetin göktedir. Onu yere lütfet, günahlarımızı, hatalarımızı bağışla. Sen iyilerin Rabbi; rahmetinden bir rahmet indir. Bu ağrıya şifalardan bir şifa indir.”[3]
         4- “Allah mahlukatı yaratınca Arş’ın üzerinde yanına konulmuş bir kitaba rahmetim gazabımı geçti yazmıştır.” [4]
        5- “Allah haya sahibidir, yüce ve cömerttir. Kul kendisine el açtığı, ellerini göğe kaldırdığı zaman onun elini boş çevirmekten haya eder.”[5]
         6- Cabir bin Abdillah (r.a)’den gelen rivayetle veda hutbesinde “Tebliğ ettim mi ?” buyuruyor. Sahabe de evet diyorlardı. Bunun üzerine parmağını göğe kaldırıyor, sonra onlara çeviriyor, Allah’ım şahit ol buyuruyor ve defalarca tekrar ediyordu.” [6]
          7- “ Allah’ın her gece son üçte biri kaldığında dünya semasına indiği, elini açarak var mı bir isteyen?” buyurması [7]
         8-Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den: Şöyle demiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Her gün) birtakım melâike geceleyin, diğer takım melâike de gündüzün yekdiğeri müteakip size gel(ip içinizde kal)ırlar. Bunlar sabah ile ikindi namazlarında buluştukdan sonra (evvelce) içinizde kalmış olanlar semâya rucu ederler. Rabları (Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri namaz kılmış kullarının) hallerine a'lem iken (yine o meleklere: "Kullarımı ne halde bıraktınız?" diye sorar. Onlar da: "Onları namaz kılarken bıraktık. Nitekim namaz kılarlarken bulmuştuk." cevâbını verirler.[8]
    9- “Yazıklar olsun sana Allah’ın ne demek olduğunu bilmiyor musun? Allah’la kullarının hiçbirinden şefaat istenilmez. Allah’ın (c.c.) şanı bundan yücedir. Allah arş’ı üzeredir, işte böyle (diyerek parmaklarını kubbe gibi yaptı) [9]
    10- Zeynep (r.a.) Rasulullah’ın diğer hanımlarına karşı övünür ve “sizleri aileniz evlendirdi. Beni ise, yedi göğün yukarısından Allah evlendirdi.” derdi. [10]
    11- Süreyc b. En-Numan haber verdi ve dedi ki; Malik b. Enes’i işittim şöyle diyordu: “Allah göktedir. İlmi ise her yerdedir. İlminin olmadığı bir yer yoktur.”[11]
    12- Ruhun kabzı ile ilgili hadiste “….nihayet Allah’ın bulunduğu göğe o ruhu götürür.” [12]
  13- Hz. Peygamber vefat ettiğinde Ebubekir Sıddîk “Ey insanlar! Eğer siz Muhammed’e tapıyorsanız biliniz ki o vefat etmiştir. Yok eğer gökte olan ilaha tapıyorsanız. O vefat etmemiştir” dedi ve sonra da “Muhammed sadece bir peygamberdir ve ondan önce de (nice) peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölür veya öldürülürse topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse (bilsin ki) o Allah’a hiç bir zarar veremez! Muhakkak Allah şükredenlerin mükafaatını verecektir!” (Âl-imran/144) âyet-i kerimesini okudu.[13]
  14- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem câriye’ye: “Allah nerede” diye sormuş, câriye: "Semâdadır", diye cevap vermiş. Bu sefer: “Ben kimim?” diye sormuş, câriye yine: “Sen Allah’ın Rasûlüsün” deyince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Sen bunu azad et, çünkü o mü’min birisidir”demiştir. [14]
    15- Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Merhametli olanlara, Rahmân olan Allah Teâlâ da merhamet eder. Dünya ehline merhamet edin ki, semâdaki Rahmân olan Allah Teâlâ da size merhamet etsin.”[15]
     
    BAZI ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ
    1- İmam Ebu Hanife Allah ona rahmet etsin şöyle buyurmuştur: “Her kim, Rabbim gökte mi yoksa yerde midir? bilmiyorum’ derse kâfir olur."
    Yine: ‘O, arşının üzerindedir. Fakat arş gökte midir, yerde midir bilmiyorum’ diyen kimse de kâfir olmuştur.” [16]
    “Allah Teâlâ göktedir, yerde değil.”
Kendisine: “O sizinle beraberdir” (Hadid Sûresi: 4) âyetini hatırlatan adama:
    Bu, senin bir adama mektup yazıp onunla beraber olduğunu söylemen gibidir. Halbuki sen onun yanında değilsin.” dedi. [17]
    2- İmam Mâlik Allah ona rahmet etsin şöyle buyurmuştur: “Allah semâdadır. İlmi ise her yerde’ derdi.” [18]
    3- İmam Şafii Allah ona rahmet etsin şöyle buyurmuştur: “İmam Mâlik, Süfyan ve onlardan başka Ehli Sünnet önderlerinden gördüğüm ve benim de üzerinde olduğum hak olan söz şudur; Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi vessellem’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet edip, Allah Teâlâ'nın da semâsında arşının üzerinde olduğunu, istediği gibi kullarına yaklaşıp ve istediği gibi de dünya semâsına indiğini ikrar etmektir.”[19]
    4- İbn Teymiyye – Allah ona rahmet etsin söyle buyurdu : “Allah zatıyla her yerdedir diyenler Kur-an’a, sünnete ve ümmetin selefi ile imamlarının icmaına muhalefet etmekle birlikte Allah’ın kullarının üzerinde yarattığı fıtrata, sâlih akla ve bir çok delile muhalefet etmektedirler.”[20]
    5- Sevri, Malik, ibn uyeyne, Hammad ibn Selame, Hammad ibn Zeyd, İbnü’l Mübarek, Fudayl ibn İyad, Ahmad, İshak, Abdulkadir el cili, Şeyhül İslam el-Ensari Ebu’l Abbas et-Turuki ve sayısını ancak Allah’ın bildiği bir çok İslam alimi ve imamı yüce Allah’ın bizâtihi arş’ı üstünde ve ilminin her yerde olduğunda görüş birliği etmişlerdir. [21]
   
    GÖK VE ARŞ
    "Allah Odur ki gökleri, sizin de görüp durduğunuz gibi, direksiz yükseltti. Sonra da Arşı üzerine istiva etti." Rad 13/2
    “Derken, iki gün içinde, gökleri yedi kat olarak şekillendirdi ve her bir göğe kendisine ait işi vahyetti. Biz dünya semasını kandillerle, yıldızlarla süsledik, bozulup yıkılmaktan koruduk.” Fussilet 41/12
    “Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik.” Nebe 78/12
    Ebu Razin der ki; Ya Rasulallah Rabbimiz gökleri yaratmadan önce nerede idi ? dedim buyurdu ki: “Altında da, üstünde de hava olmayan ama’da idi sonra Arş’ını su üzerinde yarattı.” [22]
     “ Dünya seması ile onu takip eden sema arası beş yüz senedir. Her sema arası beş yüz senedir. Arş su üzerindedir. Allah ise arş üzerindedir ve O sizin ne halde olduğunuzu bilir.”[23]
    “Şüphesiz Allah (c.c.) arş’ı üzerindedir. Arş’ı da yerin ve göklerin üzerinde şu şekildedir. Diyerek parmaklarını kubbe gibi birleştirdi.” [24]
 
    S O N U Ç
    1- İmân’ın en öncelikli meselesi olan Allah inancının peygamber tarafından muallakta bırakılması peygamberin “sizi gecesi ile gündüzü apaydın bir yol üzere bıraktım” sözüne ters düşer. Şayet Peygamberimiz o dönemin insanlarına getirmiş olduğu dinin emirlerini buyuran Allah’ın nasıl bir Allah olduğunu ve nerede olduğunu bildirmemiş ve bu konuyu netleştirmemiş olsaydı kendisi sağ iken ve vefat edince sahabe arasında bu konuda bir çok ihtilaf çıkardı. Ancak sahabe arasında böyle bir ihtilaf olmamıştır. Ayrıca Allah’ı bilmek dinin temeli ve hidayetin esasıdır.
    2- Yukarda geçen birçok ayet ve hadislere göre Allah’ın gökte ve arş’ı üzerinde olduğu hakkında hiçbir şüphe yoktur. Ancak keyfiyeti hakkında yorum yapmak bid’attir. Çünkü Peygamberimiz ve sahabe keyfiyeti hakkında yorum yapmamışlar, lafza inanıp manayı Allah’a havale etmişlerdir.
    3- “Mekandan münezzehtir.” veya“ Allah her yerdedir.” gibi cümleler Kur-an’da geçmemiş ve ne peygamberimizden, nede sahabe tarafından naklolmamıştır. Şayet bu doğru olsaydı; Yukarda geçen hadislere göre Peygamberimiz yüce Rabbimize mekan tayin etmekte ve (haşa) küfre düşmektedir. Bu görüşün ne kadar da ahmakça ve çürük bir görüş olduğu akıl sahipleri için gayet açıktır.
    4- Allah inancının bu kadar karmaşık hale sokulmasının en önemli nedenlerinin başında felsefeye aşırı şekilde dalan insanların basit ifadelerden bile değişik manalar çıkarmaya çalışmalarıdır. Felsefi alandaki sapık fikirli insanların karıştırdığı kafa yapılarıyla Rabbimizi öyle bir anlattılar ki; sahabe-i kiram bile gelse her halde bir şey anlayamazdı. Onlar çaba sarf ettikçe Allah zihinlerini karıştırdı. Oysa peygamberimize ashabının, Allah’ın gökte olmasının zâtıyla mı? Yoksa sıfatlarıyla mı? Diye soru sorduklarına dair bir rivayet bulunmamaktadır. Çünkü bu mesele soru sormaya gerek kalmayacak şekilde açık olarak anlaşılmaktadır.
    “O zahirdir,(her şeyin üstündedir) batındır, ilmiyle her şeyi kuşatır.” Hadid 57/3 ayeti kerimesi zâtının gökte, ilminin ise her yerde olduğuna delildir. Çünkü ayette Allah her şeyi kuşattı demiyor ki; İlmi her şeyi kuşattı diyor.
     İbn Teymiyye şöyle der: “Zat ve mahiyet kadim ve muhdes diye ikiye ayrılıp, Rabbinin mahiyeti zâtının aynısı (kendisidir).”[25]
     “Ehli sünnet ve cemaatin görüşü yüce Allah’ın sıfatlarının gerçek olduğudur. Hatta kemal sıfatları onun zâtının bir gereğidir. Lâzimi kemal sıfatları olmadan zâtının sübutu imkansızdır. Hatta sıfatları bulunmayan bir zât’ın gerçeklik kazanması mümkün değildir. [26]
    Allah göktedir ama zatı her yerdedir gibi bir ifade naklolmadığı gibi, bunun bu şekilde anlaşılması ne akla nede mantığa sığmaz.
    5- Felsefecilerin ve filozofların ümmeti sürükledikleri kelime ve kavram kargaşasına karşı İslam’ın cevap verecek elbette delilleri vardır. Ve bu meseleleri delilleriyle izah etmek tevil değildir. Ancak Allah ve Rasulünün izâhatı dışında konunun mahiyeti hakkında yorum yapmak tevil ve bidattir. Şayet bu akımlara İslam’ın gerekli ve yeterli izahı olmasaydı bu dinin müntesiplerinin de kalbi mutmain olmazdı.
    6- “O Yüce Mabud ki, senin üzerine Kurânı indirdi. Ondan bir kısmı muhkem âyetlerdir ki, onlar o kitabın aslıdır. Diğer bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir. Artık kalplerinde eğrilik bulunan kimseler fitne aramak ve onu tevil arzusunda bulunmak için o kitaptan müteşâbih olanına tâbi olurlar. Halbuki, onun tevilini Allah Teâlâ'dan başkası bilemez. İlimde rüsuh sâhibi olanlar ise "Biz ona îman ettik, hepsi de Rabbimizin katındandır derler. Bunları tam akıllı zatlardan başkası düşünemez”[27] sahabe-i kiram da ayeti kerimede buyurulduğu gibi davranarak tevil yapmamışlardır.
    7- Rabbimizin sıfatları ile insanların sıfatları arasındaki benzerlik sadece isim benzerliğidir. O yarattıklarına benzemez ve yarattıklarından ayrıdır. O, akla gelen her şeyden, hayalde canlandırılan her şeyden münezzehtir. Çünkü ayette “ Değil O’na benzer, benzer gibi olan bile yoktur. O, işiticidir, görücüdür.” Şura 42/11 buyurulmaktadır.
     8- Allah’ın kullarına yakın olması, kullarıyla beraber olması; O’nun kullarını her an görmesi ve her hallerini bilmesidir.
    “ Korkmayın ben sizinle beraberim, işitiyorum ve görüyorum” Nahl 16/128
    Allah (c.c.) nerede olursanız olun sizin yanınızdayım demiyor ki, sizinle beraberim buyuruyor. Yani beraberinde olmakla yanında olmak tabiri farklı manalar ifade eder. Çünkü beraberinde olmak bitişiklik olmaksızın bir beraberliktir. Mesela, “Ay ile beraber gece yürüyüş yaptık” diyen birisi hakikatte ay ile yan yana yürüyebilir mi?
     9- Biz ona şah damarından yakınız diye geçen ayette belirtilen yakınlık sağında ve solundaki meleklerin yakınlığıdır. Çünkü ayetin devamında “ onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek onun yaptıklarını) kaydetmektedir. buyurulmaktadır.[28]
     Allah’ın yakınlığı asla zatının yakınlaşması değildir.
    “Bana bir karış yaklaşana bir arşın yaklaşırım, bir arşın yaklaşana bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene koşarak gelirim.” buyurulmaktadır. [29] Bu hadisi kutside mecazi bir ifade olduğu gayet açıktır. Çünkü bir karış yaklaşmak ve koşarak gelmekten maksat; kulun itaatle Rabbine yaklaşarak rızasını kazanmasıdır. “Rabbine yaklaşmak için vesile ararlar” İsra 17/57 ayet-i kerimesinde buyurulduğu gibi yaklaşmak itaatle onun rızasını celbetmektir.
      “Bazı kimseler yanılgıya düşerek Allah’ın yakınlaşmasını insanlarının bedenlerinin yakınlaşması türünden olduğunu sanırlar.”[30]

Mus’ab KÖYLÜOĞLU



[1] Buhari-mevakid 16 , Müslim
[2] Buhari- megazim 61 ,Müslim- zekat
[3] Ebu Davut – tıp , Ahmed 4/21
[4] Buhari-tevhid ,Müslim-tevbe
[5] Tirmizi- Ebu Davut- Ahmed
[6] Ebu Davut 2/462
[7] Buhari –teheccüd 590
[8] Buhari-mevakit, Müslim-mesacid
[9] Ebu Davut- sünnet
[10] Buhari- Tevhid
[11] Ahmed
[12]İbn Mace –zühd
[13] Hayatüssahabe
[14] Müslim, Ebu Davud
[15] Ebu Dâvud, Tirmizi, Ahmed sahih bir senetle rivayet etmişlerdir.
[16] el-Fıkhu’l-Ebsat
[17] el-Esma ve’s-Sıfat
[18] Ebu Dâvud, Mesailu’l –İmam Ahmed
[19] ZEHEBİ-ULUV
[20] İstiva risalesi -131-İbn Teymiyye
[21] İstiva risalesi -191- İbn Teymiyye
[22] Tirmizi-tefsir, İbn Mace
[23] Ahmed 2/26 – Ebu Davut – İbn Mace
[24] Buhari- Cuma
[25]İstiva risalesi –İbn Teymiyye
[26] İstiva risalesi İbn Teymiyye 203-205
[27] Al-i İmran 3/7
[28] Kaf 50/16
[29] Buhari-tevhid, Müslim-zikir, Tirmizi
[30] İstiva risalesi -139- İbn Teymiyye
Bu yazı daha önce counter kişi tarafından okundu.

6 yorum:

Bütün ehli sünnet alimleri, "Allah mekandan münezzeh" buyuruyor, istivanın da keyfiyeti (ne mana da olduğu) bilinmez. Eğer (hristiyanlar gib) Allahü teâlânın haşa gökte olduğuna inanırsak, dünya yuvarlak olduğuna göre, hangi gökte, kime göre gökte? Bu iddia doğru olsa, Allahü teâlâ Arşın miktarına (yüze­yine, hacmine) ya tam denk gelecek, ya ondan küçük veya büyük olacaktır. Eğer onun miktarına eşit veya ondan küçük farzedilirse, Allah'ın sınırlı ve nihayetli olması lâzım gelir. Nihayetli oluş ise hudus (sonradan olma) belirtilerindendir. Şayet Allah Arştan büyük olursa, onun Arşa denk gelecek miktarı (kısmı) Arşın miktarına eşit olacaktır. O halde Allah'ın parçalara ve kısımlara ayrılması gerekecektir; bu da hudûs alâmetlerindendir. Şu da var ki Allah Arş üzerinde mekân tutmuş ol­saydı, onun, üzerinde karar kılabilmesi için alt taraftan nihayetli ol­ması gerekirdi. Halbuki bir yönden nihayetli olabilen şey diğer yön­lerden de nihayetli olur. Madem ki Allah'ın mekândan ve cihetten (bir yönde olmaktan) münezzeh olması ezelde sabittir -çünkü ondan başka her şeyin son­radan yaratılmış olduğu konusunda muarızımızla aramızda ittifak vardır- o halde ezelde yokken bil'âhare Allah'ın mekân ve yön tut­ması demek yine ezelde bulunmayan bir mânânın onun zâtında hâsıl olması demektir. Böylece o, hadislere mahal teşkil etmiş olur, bu ise muhaldir (imkansızdır).

25 Ağustos 2013 22:40 comment-delete

Bu yorum yazar tarafından silindi.

26 Ağustos 2013 12:19 comment-delete

VERDİĞİMİZ DELİLLERE HİÇ BAKMIYOR MUSUNUZ?
Biz Allah (c.c.) kendisini nasıl tanıtmışsa biz öyle söyler ve ayetler üzerinde tevil yapmayız. Biz “Allah (c.c.) semadadır (göktedir)” sözünü bizzat Kuran’dan naklettik ve üzerinde yorum yapmadık. Çünkü peygamberimiz ve sahabesi de böyle yaptı. Oysa siz hiçbir ayette geçmemesine rağmen “mekandan münezzehtir” diyor ve bunun üzerine yorum yapıyorsunuz. Bunun hakkında var mı bir ayet yada hadis? Yazdığımız koskoca yazıyı hiç mi okumuyorsunuz? Ortaya koyduğumuz hadisleri hiç mi görmüyorsunuz? Mezheb imamınız olan Ebu Hanife’nin yolunda gidiyorsanız niye onun söylemediği bir şeyi savunuyorsunuz. İmam Ebu Hanife, imam Malik, İmam Şafi, İmam Ahmed bin. Hanbel ehl-i sünnet alim değil mi? Mezheb imamlarının görüşlerini bir tarafa bırakıp tevil yoluna başvuruyorsunuz ondan sonrada çıkıp bizi mezheb imamlarını inkar etmekle suçluyorsunuz.
Ayet ve hadisleri bir tarafa bırakıp, peygamberin yolundan sapmayın. Yazımız yeterince delil içeriyor.

26 Ağustos 2013 12:21 comment-delete

2-
Nihayet Allah'a yön isnat eden görüş de temelinden çürüktür. Biri Kuzey diğeri Güney kutbunda bulunan iki insan Allahın -hâşâ- gökte olduğuna itikad ederse, ikisinin itikadı birbirine zıt olur. Çünkü Kuzey kutbundaki insana göre güney alttadır, Güney kutbundaki insana göre de kuzey alttadır. Herbirine göre diğerinin itikadı yanlıştır. Çünkü herbirine göre, diğeri, Allahın altta olduğuna itikad etmiş olur.
Birşeyin üstte olması için, üstünde olunan, (yani üstte olanın altında kalan) birşeye ihtiyaç vardır. Şu da var ki birşeyin üstünde kalan kimse ile o şey arasında belli bir mesafe buluna­caktır. Aslında bu mesafeyi olduğundan daha fazla veya daha az düşünmek de mümkündür. O halde çeşitli uzunluktaki mesafeler ay­nı şekilde mümkün olduğuna göre aradaki mesafeyi tesbit edecek bir belirleyiciye ihtiyaç var demektir. Bütün bunlar cisim özellikleridir ve Mücessimenin itikadına tam uygundur.
Burdan anlaşılmış oldu ki, O'nun üstte olması, cisim gibi üstte olmak manasında değildir, bilmediğimiz başka manaları vardır. Selef-i Salihine uyarak, bu tür nasslara [yani; yed, vech, istiva, nüzul, kadem, vs.] iman eder, manasını Allahü teâlâya havale ederiz. Bu, tefviz değildir, zira müteşabihlerin manasını bilmekle mükellef değiliz. Mükellef olduğumuzu söyleyene, Âl-i İmrân 7'yi hatırlatırız: (Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu te’vil etmek icin ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun te’vilini ancak Allah bilir. İlmde yüksek payeye erişenler ise, "Ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır" derler. Bu inceliği ancak akl-ı selim sahibleri düşünüp anlar)
Şunu da belirtelim ki yön bakımından yukarıda bulunmakta övünmeye değer bir şey yoktur. Çünkü muhafız görünüşte sultanın üst tarafında bulunur ama kudret ve hâkimiyet bakımından sultan muhafızın kat kat üstündedir. Şu âyet-i kerimeden kasdolunan mâ­nâ bu olsa gerektir: (O, kullarının üstünde yegâne kudret sahibi olandır.) [Enam 18]
Dua edilirken ellerin göğe doğru kaldırılmasına gelince, bu sade­ce samimi bir kulluk ve itaat nişânesidir, tıpkı secdede alnı yere koy­mak ve namazda Kâ'be'ye yönelmek gibi.
(Dua ve niyaz sırasında ellerin göğe doğru kaldırılması namazda Kâ'be'ye yönel­meye benzer. Bunun mânâsı şudur: Kulların rızık hazineleri göklere tevdi' edilmişdir. Nitekim Cenabı Hak şöyle buyuruyor: (Rızkınız ve size va'dolunagelen şeyler gök­tedir) [Zâriyât 22] Yine insanların rızıklarıyla meşgul olan melekler gökten inerler. İnsan, arzusunun gerçekleşeceğini beklediği tarafa yönelmeye yaratılıştan meyyaldir. Tıpkı o sultanın işine benzer ki askerlerine güzel elbise ve yiyecekler vâdeder de askerleri onun hazinelerine doğru yönelir, bakarlar. Halbuki onlar sulta­nın o hazinelerin yanında olmadığını kesinlikle bilmektedir.) [el-Kifâye, varak 13]
Mücessime ile Müşebbihenin, zâhirleriyle istidlal ettikleri bazı müteşâbih âyetler ve haberler mevcuddur. Ehl-i sünnet ve cemâatin bu konuda takibettiği iki yol vardır:
Birincisi, bu tür nassları kabul ve tasdik etmek ve iç mânâlarını Allah'a havale etmek, bir de yüce Allah'ı zâtına lâyık olmıyacak şeylerden tenzih etmek. Bu, Selef-i sâlihînin yoludur.
İkincisi, bu nassları kabul etmekle beraber Allah'ın zâtına lâyık olacak ve Arap dilini konuşanların istimaline uygun düşecek şekilde nassların tevilini araştırmak. Bununla beraber yapılan tevilin ille de Allah'ın muradı olduğuna kesinlikle hükmetmemek. Bu da, Halef-i sadıkîn'in benimsediği yoldur.
Selef metodu daha selametli, halef metodu ise daha sağlam ve kullanışlıdır.
Başarıya ulaştıran yalnız yüce Allah'tır.

27 Ağustos 2013 15:31 comment-delete

1-Yukarıda yazdığınız ayet ve hadislerin hepsi doğrudur. Ama tercüme ederken, anlamak istediğiniz gibi tercüme etmişsiniz. 72 sapık fırkanın hepsinin ayet ve hadislerden delili vardı, ama hepsi de sapıktı, demek ki ayet ve hadislerden delil getirmekle iş bitmiyor, İslam alimleri bunlara ne mana vermiş? asıl bu önemli. İslam alimlerinin sözlerinden birkaç tanesini nakletömişsiniz, onu da yanlış nakletmişsiniz. Yukarıda yazdığınız çoğu naslar da sizin aleyhinize, siz en iyisi kızıp azarlamak yerine, benim sorcaklarıma açık açık cevap verin, sorumu genişleterek soruyorum ki daha iyi anlayasınız:
İçinde ve dışında olmak, var olan iki şey arasında düşünülebilir. Mesela bir insan, hayalinin, ne içindedir ne dışındadır, çünkü hayal gerçekte yoktur. Var olan herşey de Allahü teâlânın varlığına göre hayal mertebesindedir. Allahın varlığını yaratılmışların varlığına benzetmeniz bile müşebbihe olmanıza yeter. El, ayak gibi sıfatlara keyfiyetsiz olarak inandığınız için müşebbihe (benzeten) oluyorsunuz. Keyfiyetli inansanız, mücessime (cisme benzeten) olursunuz. Yed, vech, istiva gibi sıfatlara sadece iman edip, manasını Allaha bırakırsanız, ehli sünnet olursunuz.
Cenabı Hakkın (Rahman olan Allah Arş üzerinde istiva etmiştir) [Taha 5] mealindeki âyet-i kerîmesi çeşitli ihtimaller taşır. Çünkü bazen «istiva» kelimesi zikrolunur ve ondan "istilâ etmek, hâkimiyeti altına almak" mânâsı kasdolunur; bazen "Kasdetmek, yönelmek" bazen "Tam ve kâmil olmak" bazen de "Karar kılmak ve mekân tutmak" mânâları anlaşılır. [Bu manalardan birini tercih etmeye "tevil" denir] Binâenaleyh bu ihtimaller karşısında, Allah'ın Arş üzerinde "Karar kılıp, mekân tuttuğunu" ileri sürebilmek için, âyet-i kerîmede hiçbir mesned mevcud değildir, kaldı ki bu iddia doğru olsa, Allahü teâlâ Arşın miktarına (yüze­yine, hacmine) ya tam denk gelecek, ya da ondan küçük veya büyük olacaktır. Eğer onun miktarına eşit veya ondan küçük farzedilirse, Allah'ın sınırlı ve nihayetli olması lâzım gelir. Sınırlı ve nihayetli oluş ise hudus (sonradan olma) belirtilerindendir. Şayet Allah Arştan büyük olursa, onun Arşa denk gelecek miktarı (kısmı) Arşın miktarına eşit olacaktır. O halde Allah'ın parçalara ve kısımlara ayrılması gerekecektir; bu da hudûs alâmetlerindendir. Şu da var ki Allah Arş üzerinde mekân tutmuş ol­saydı, onun, üzerinde karar kılabilmesi için alt taraftan nihayetli olması gerekirdi. Halbuki bir yönden nihayetli olabilen şey diğer yön­lerden de nihayetli olur. Madem ki Allah'ın mekândan ve yönden (bir yönde olmaktan) münezzeh olması ezelde sabittir -çünkü ondan başka her şeyin son­radan yaratılmış olduğu konusunda aramızda ittifak vardır- o halde ezelde mekan ve yön tutmayıp, sonradan Allah'ın mekân ve yön tut­ması demek yine ezelde bulunmayan bir mânânın O'nun zâtında hâsıl olması demektir. Böylece O, hadislere mahal teşkil etmiş olur, bu ise muhaldir (imkansızdır), çünkü bu tür şeyler yaratılmışların özelliklerindendir. Bu sebepler dolayısıyla da, "Karar kılmak ve mekan tutmak" manası tercih edilemez. Şüphe yok ki Allahü teâlâ Arşa istiva ettiğini zikretmekle kendini övmüş oluyor. Hem istiva, bir insan için bile övgü için kullanıldığında ondan "karar kılma ve mekan tutma" mânâsı tercih edilmez. Mesela şâirin şu beytindeki gibi:
Bişr Irak ülkesine istiva etmiştir (hâkim olmuştur).
Kılıç kullanılmadan, kan akıtılmadan...
Bunun izahı şöyledir ki; bir insanın övülmesi, diğer insanlardan bazı vasıflarla üstün olması demektir. Eğer beytteki istiva, "mekân tutma" mânâsında alınacak olursa, bunda her bayağı ve basit insan bile denk olur, böylece kayda değer bir övgü taşımamış olur. İnsanlar için bile bayağı ve basit olan bir söz, Allahü teâlâ için nasıl övgü olabilir?

27 Ağustos 2013 15:31 comment-delete

Yazık size, Allahın Yüksek olmasını, cismin yüksek olması gibi kabul ediyorsunuz. Bir de mücessime olmadığınızı söylüyorsunuz. Zaten hangi fırka "bizim yolumuz dalalettir" demiş ki? 72 fırkanın hepsi "biz selefin yolundayız" diyor, aynı sizin gibi, hepsinin ortak özelliği de, Kitaptan ve Sünnetten kendi anladıklarına uyuyorlar. Mert isen bu yorumumu yayınlarsın.

27 Ağustos 2013 23:18 comment-delete

Yorum Gönder

Lütfen Müslümana yakışmayan küfür içerikli yorumlar yapmayınız.